30 Aralık 2007 Pazar

ATATÜRK'ÜN ANKARA'YA GELİŞİ


Türk Ulusu’nun, Mustafa Kemal’in Anadolu’ya geçişi ile başlayan Ulusal Direniş Hareketi, sırasıyla, Amasya Tamimi, Erzurum ve Sivas Kongreleri’yle sürmüştür.
Özellikle; Sivas Kongresi kararlarının, Ulusumuz üzerinde yarattığı olumlu etki; Milletimizin, vatanının emin ellerde olduğuna inanmasına yol açmış ve Mustafa Kemal ve Heyet-i Temsiliye üyelerine büyük bir güven duyulmaya başlanmıştır. Bu güven, Mustafa Kemal liderliğindeki Ulusal Kurtuluş Hareketi’nin başarıyla uygulanmasında en önemli etken olmuştur.
Sivas Kongresi’nin ardından, Mustafa Kemal çalışmalarını bir müddet daha Sivas’ta sürdürmüş, sonra da 18 Aralık 1919 tarihinde, Ankara’ya gitmek üzere Sivas’tan ayrılmıştır.
* * *
Ankara’nın, Milli Mücadele’nin başladığı günlerdeki görüntüsü hiç de iç açıcı değildir. Anadolu’nun orta yerinde bakımsız, düzensiz evleri olan, dar sokaklı toz toprak içindeki küçük bir kasaba görünümünde bir yerleşim yeri. Nüfusu 20 bin kadardır. Sanayisi tarım ve hayvancılığa dayanmış ve gelişmemiş bir yapı ortaya koyuyordu.
Şehir, güvenlik gerekçesiyle Ankara Kalesi’nin civarında kurulmuştu. Ticaret ise Kale’nin dışında bulunan alışveriş merkezleri vasıtasıyla yapılıyor, bu da Ankara’ya nispeten bir canlılık kazandırıyordu. Sosyal hayat ise; hiç yok denecek kadar azdı denilebilir…
* * *
Mustafa Kemal’in, Ankara’yı merkez olarak seçmesinin altında yatan esas neden; ‘…Asıl tehlike, batıda, arkasında emperyalist güçler bulunan Yunan Ordusu’dur. Bu bakımdan uygulanacak yol ve yöntem şudur ki; genel durumu yönetip, yürütme sorumluluğunu üzerine alanlar, en önemli hedefe ve en yakın tehlikeye, elden geldiği kadar yakın yerde bulunmalıdırlar. Yeter ki, bu yakınlık genel durumu gözden kaybettirecek derecede olmasın! Ankara bu şartları kendisinde toplayan bir noktada bulunmaktadır. O halde; cephelere ve İstanbul’a demiryolu ile bağlı olan ve genel durumu yönetme bakımından Sivas’tan hiç bir farkı olmayan Ankara’ya gelinecektir…’ şeklindeki kendi ifadesinde açıkça ortaya konmaktadır.
Uzun sözün kısası, Mustafa Kemal’in böylesi bir gerekçeyi ortaya koymasının ardından, herhangi bir karşı görüşü öne sürmenin ne anlamı vardır, ne de gereği kalmıştır…Böylelikle de; Mustafa Kemal ve beraberindeki Heyet-i Temsiliye üyeleri, 27 Aralık 1919 tarihinde, Çankaya ve Dikmen sırtlarından Ankara’ya girmişler ve halk tarafından büyük coşkuyla karşılanmışlardır.
* * *
Ankara’nın geçmişe ait çok kısa ve özel hikayesi böyle. Aslında çok daha ayrıntıya girilebilir, ancak buna ne zaman yeter ne de yerimiz…
Mustafa Kemal, Milli Birliğin kısa sürede oluşumunu sağlayacak olanların birinin de Basın olduğu inancıyla; Ankara’ya geldikten kısa bir süre sonra, Anadolu’yla yazılı olarak haberleşebilmek için Hakimiyet-i Milliye Gazetesi’nin çıkarılmasını sağlamıştır. Sonradan adı Ulus Gazetesi olarak değişecek olan bu gazete sayesinde; Türk Ulusu’nun, Ulusal Kurtuluş Savaşı konusunda aydınlatılması ve bilgilendirilmesi sağlanmıştır.
* * *

Bu yıl, 27 Aralık 2007 tarihinde, Mustafa Kemal’in Ankara’ya gelişinin 88. yılı kutlanacak. Her yıl olduğu gibi çeşitli sosyal ve sportif etkinlikler bu yıl da yapılacak. Halkımız da, kutlamalara olan ilgisini yineleyecek. Belki coşku biraz daha artacaktır.
Ancak; Türk Ulusu’nun canını siper ederek girdiği Ulusal Kurtuluş Savaşı’ndan sonra kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti Ankara’nın, bugünkü durumuna baktığımızda görünen manzaranın içler acısı olduğu hemen fark edilir…
-Yıllardır Ankara’nın sembolü olarak kullanılmış olan Hitit Güneşi kaldırılmış, yerine, güya Atakule’yi andırıyormuş görüntüsü veren, aslında cami kubbesi ve minare figürlerinin öne çıktığı, Ankara ile hiçbir ilgisi olmayan bir sembol konulmuştur. Konu yargıya götürülmüş ve yargı yeni sembolün kaldırılmasına karar vermiş olmasına karşın, halen Belediye’ye ait çoğunluk yerlerde bu amblem kullanılmaktadır.
-Milli Bayramlarda, başta Atatürk Bulvarı olmak üzere diğer büyük caddelere bayrak dahi asılmıyor artık. Geçmişte de bu konuyu yazmıştım…
-Başkent’e, özellikle Arap ülkelerinden bir Kral, şeyh vs geldiğinde; Devlet büyükleri, otellerine kadar gidip, bu zatların huzurlarına çıkabilmek için sıra bekler oldular…
-Ankara ile bütünleşen ve adeta Ankara’nın simgelerinden birisi haline gelen Atatürk Bulvarı, trafik yoğunluğunu ortadan kaldırma bahanesiyle, Kavaklıdere civarında, alt ve üst geçitlerle bölünüp, parçalanmıştır. Buna karşın; trafik keşmekeşi halen sürmektedir.
-Susuzluk, Ankara’nın en büyük ve hayati sorunlarının başında gelmektedir. Başkentin, kısa süreli kesintiler bir yana; ilelebet susuz kalması an meselesidir.
-Ankara, asla temiz bir başkent olmamış, olamamıştır. Şehrin merkezi yerlerinde, yürürken yerlere bakmak gelmez içinizden…
-Şehrin en mutena yerlerinde dolmuş durakları halen mevcuttur. Bunlar; korkunç bir görüntü ve ses kirliliği yaratmaktadır. Bu duraklardan birisi de; Kızılay Meydanı’ndaki Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı Makamı’nın tam karşısındadır…
-Yapılaşmalara gelince; o hepten ayrı bir dert… Başkent’te modern yapılaşma diye bir husus söz konusu bile değildir. Şehrin uzak semtlerindeki bir-iki iyi niyetli yapılaşma işi biraz kurtarıyor gibi. Ancak oralara da yeterli Belediye hizmeti verilemediğinden şikayetler ayyuka çıkıyor…
-Altyapı derseniz; yağmurlu havalarda ve kışın televizyon haberlerini izlemeniz yeterlidir. Su baskınları, kayan ve buzlanan yollar vs…
Mustafa Kemal’in özenle seçtiği ve Türkiye Cumhuriyeti’ne başkent yapılan Ankara’nın bugünkü durumundan bir kesit sunmak istedim.
Son beş yılı aşkın bir zamandır hükümete ve 10 yılı aşkın bir zamandır da Ankara Belediyesi’ne hakim olan anlayıştan bundan başkasını beklemek safdillik olurdu…
Amaçları belli!
Türk Gençliği’nin ilgisini başka alanlara yöneltebilmek için; Mustafa Kemal Atatürk ve O’na ait olan ne varsa yok etmek…