UĞUR MUMCU’NUN ARDINDAN
(UNUTMADIK, UNUTMAYACAĞIZ, UNUTTURMAYACAĞIZ!)
‘Atatürkçü, Laik, Cumhuriyetçi, Demokrat bir Türkiye’nin
yılmaz savunucusu; devrimci, hep emekten yana araştıran ve
sorgulayan gazeteci Uğur MUMCU, 24 Ocak 1993 günü, otomobiline
konan bir bomba ile, inandığı tüm bu değerler uğruna yaşamını yitirdi.’
(UNUTMADIK, UNUTMAYACAĞIZ, UNUTTURMAYACAĞIZ!)
‘Atatürkçü, Laik, Cumhuriyetçi, Demokrat bir Türkiye’nin
yılmaz savunucusu; devrimci, hep emekten yana araştıran ve
sorgulayan gazeteci Uğur MUMCU, 24 Ocak 1993 günü, otomobiline
konan bir bomba ile, inandığı tüm bu değerler uğruna yaşamını yitirdi.’
Atatürk Türkiyesi’ni, önce bölüp, parçalamak ve sonra da yok etmek isteyen emperyalist gücün, ülkemizdeki işbirlikçisi ve maşaları hainlerin karanlık elleri tarafından, aracına konulan bomba ile katledilen Atatürk Milliyetçisi, Kemalist Devrimci ve Tam Bağımsız Türkiye’nin yılmaz savunucusu Uğur MUMCU’nun, SUÇLULAR VE GÜÇLÜLER adlı kitabının, Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı(UM:AG) tarafından, Şubat-1998’de yayınlanan 31. Baskısı’nın Sunuş Kısmı, yukarıdaki ifadeyle başlamaktadır.
İnandığı doğrulardan asla ödün vermeyen ve ilkelerine bağlı gerçek bir Gazeteci olan Uğur MUMCU’yu, 24 Ocak 2009 tarihinde ve katledilişinin 16. yılında, bir kez daha saygıyla anıyoruz.
Uğur MUMCU hakkında yazılabilecek o kadar çok şey var ki; bunları yazmaya kalkıştığımda; çok uzun olabilecek bir yazı ortaya çıkacağı ve bunun da okurları sıkabileceğini düşünerek, sözü kısa tutup, O’nun, SUÇLULAR VE GÜÇLÜLER adlı kitabındaki yazılarından birisini sunmanın daha etkili olabileceğine inanıyorum.
“ORDUNUN ŞEREFİ
Her siyasi aşama bir toplumsal birikimin ürünüdür. Kurtuluş Savaşı Osmanlı İmparatorluğu’nun çürümüş enkazı içinden çıkan ulusal kurtuluş devrimcilerince kazanıldı. Savaşlarda yenik düşmüştük. Fransız, İngiliz ve Alman emperyalizmi, Bab-ı Ali politikacılarıyla birlikte memleketi yönetiyordu. Siyasal partiler çürümüştü.
Kurtuluş Savaşı bir ‘kutsal isyan’ın bilincidir.
27 mayıs 1960 Devrimi de, 1946 anti-Kemalist sandık darbesine ulusal tepkidir. Demokrat Parti, toprak ağalarının ve uluslar arası kapitalizmin örgütüydü. Türk halkı bu devrede sadece geriliğe, karanlığa ve uyduluğa mahkum oldu. Amerikan emperyalizmi, Kur’an kursları, İmam Hatip Okulları, Nur tarikatları, namussuz ve satılık politikacılarla Türkiye’yi yönetmişti.
27 Mayıs 1960 sabahı Mustafa Kemal’in gür sesi Kışlalardan kopup, devlet yönetiminin her kesimine dolmuştur. İhtilal, Mustafa Kemal’in ihtilaliydi. 27 Mayıs ihtilalcileri, soygun düzeninin partilerine çağdaş bir Anayasa ve ‘duvarları küfürden kirlenmemiş’ bir parlamento verdiler. Fakat, namussuz politikacılar ellerine geçen her fırsatta; orduya küfrettiler. Anayasayı değiştirmek için her yola başvurdular.
12 Mart Muhtırası, ‘parlamento ve iktidarı’, Cumhuriyeti tehlikeye düşürmekle suçlamıştır. Cumhuriyeti tehlikeye düşürenler, bugün siyasal partilerin içinde eski suçlarına devam etmektedirler. Ancak, Cumhuriyeti tehlikeye düşürmekle suçlanan sanıklar bugün sanıklıktan çıkıp, savcılık görevine özenmektedirler!
12 Mart Muhtırası’ndan sonra orduda general ve albaylar emekli edilmişlerdir. Bu subaylar henüz 12 Mart gününe kadar, üniformalarının içinde Cumhuriyeti koruma görevlerini yürütüyorlardı. Bu şerefli subaylar emekli edilmişler ve acıdır ki, basında gericilerin azgın dişlerine teslim edilmişlerdir. Bu subayların Rusya’dan emir alan satılık komünistler olduğu yazılmıştır. 31 Mart’ın salyalı ağızları, 12 Mart’tan sonra kimsesiz sandıkları bu subaylara saldırmaya başlamışlardır.
Bu saldırılar ordunun şerefini zedelemekte midir? Şimdi emekli edilen general ve albayların şerefleri satılık rotatiflerin kiralık kalemlerine ve Şeyh Sait İsyanı’nda asılan mürtecilerin oğullarına birer malzeme olmuştur! Sayın Tağmaç, Sayın Gürler, Sayın Eyicioğlu,Sayın Batur, bu eski silah arkadaşlarının şereflerini, tıpkı üstlerinde üniforma varmış gibi korumak zorundadırlar.
Çünkü bu subayların şerefleri ordunun şerefi demektir ve hiçbirinin namusu, Cumhuriyeti tehlikeye düşüren siyasetçilerin namusları kadar ucuz değildir!
Ordunun şerefi, herkese karşı aynı inanç ve titizlikle korunmalıdır. Büyük paşalar; sadece bir Muhtıra ile iktidarı devirmişlerdir. Kendileri şimdi ordu içinde ve dışında siyasal gücü ellerinde tutmaktadırlar. Bugünlerde kendilerine karşı yöneltilen eleştirileri haksız ve yersi olarak değerlendirebilirler. Ancak, yarın kendileri de emekli olacaklardır. İşte o zaman, bugün kendilerini övenlerin, nasıl suçlar ve suçlular bulacaklarını gözleriyle göreceklerdir. Emekli oldukları zaman, bugün emekli edilen subaylara saldıranların; kendilerine de hücum edeceklerini acıyla izleyeceklerdir. Milli Birlik Komitesi’nin önünde selam duranların, bir süre sonra, onlara küfrettiklerini Sayın paşalar bizden iyi bilirler. Geçmiş olaylar gelecek için birer ders olmalıdır.
Sayın Cumhurbaşkanına, Genelkurmay Başkanına, Kuvvet Kumandanlarına ve Sayın Erim’e soruyoruz: Emekli edilen general ve albaylar Rusya’dan emir alan komünistler midir, yoksa her biri ülkesinin bağımsızlığı ve halkının kurtuluşu için savaşan yiğit Atatürkçü subaylar mıdır?!..
Açıklama istiyoruz.
Büyük paşaların, politikacılara mı, yoksa eski silah arkadaşlarına mı değer verdiklerini bilmek hakkımızdır.”
Uğur MUMCU, SUÇLULAR VE GÜÇLÜLER, UM:AG Vakfı Yayınları / 31. Baskı, s. 122
Uğur MUMCU, günümüzden yaklaşık 40 yıl kadar önce kaleme aldıklarıyla sanki bugünü anlatmış gibi.
İçinde yaşamamızın dayatıldığı bugünkü şartlar; yazıda tanımlananlarla nasıl da birebir örtüşüyor öyle değil mi? Ülkesini böylesine seven yurtsever bir aydın ve yılmaz bir Kemalist Devrimci’nin yokluğu her zaman hissedilmektedir. Uğur MUMCU’ya Ruhun Şad Olsun diyor ve her zaman da saygıyla anacığımızı söylüyoruz.
Ancak, zaman bir kenara çekilip, ah/vah ederek sızlanma zamanı değildir.
Atatürk İlke ve Devrimleri’ne inanmış, Laik Cumhuriyet’in Temel Değerleri’ne ve bugüne değin elde edilmiş Kazanımları’na, özde, bağlı olan Atatürk Gençliği, emperyalizmin ve yerli işbirlikçileri hainlerin bütün karanlık oyunlarına karşın, Laik Cumhuriyeti ilelebet korumak ve savunmak için, yasaların öngördüğü çerçevede, üzerine düşeni yapmak zorundadır. Bunun, geçerli hiçbir mazereti olamaz!
CENGİZ ÖNAL
Araştırmacı-Yazar
www.cengizonal.blogspot.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder