4 Haziran 2008 Çarşamba

AB ŞARLATANLARINA GEREK VAR MI?

Geçen hafta gündemde yer alan önemli konulardan biri de; Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın AB parlamentosu önünde yaptığı konuşmaydı.
Neydi bu konuşmanın içeriği?
Ali Babacan nelerden bahsetti, hangi önemli hususları ağababalarının bilgisine arz etti?
Özetle, ‘Türkiye’de yaşayan Müslüman çoğunluğun dinini yaşayamadığını, ibadetini özgürce yapamadığını…’ dillendiren Babacan, ‘AKP’nin kapatılmasına ilişkin Anayasa Mahkemesi’nde açılmış olan dava, Yargı Reformu ve Kıbrıs’la ilgili güncel gelişmeler…’ gibi hususlarda da açıklamalarda bulundu.
Dışişleri Bakanı’nın, AKP ve Zihniyeti milletvekili olarak Meclis’e girmiş ve hatta Bakanlık mertebesine kadar ulaşmış olması münasebetiyle; gerek AKP hakkındaki kapatma davası, gerekse Yargı Reformu ve Kıbrıs konularında neler konuştuğu çok merak edilmiyor. Çünkü, malum Zihniyet’in, bu konulardaki bakış açısı öteden beri biliniyor…
Ancak, konu Din ve de Ülkemiz nüfusunun %99’unu oluşturan Müslüman vatandaşlarımızın ibadetlerini yapmada özgürlüklerinin kısıtlandığı konusunu dile getirmeleri olduğunda işin şekli biraz değişiyor.
DİN KULLANILIYOR
AKP ve Zihniyeti’nin dini kullandığı öteden beri bilinmektedir. Din üzerinden siyaset yaptıkları, Din ile milletimizi aldattıkları devamlı yazdıklarımız arasında yerini almıştır.
Ancak, Din ile uyutma ve Din üzerinden siyaset yapma öylesine mükemmel kurgulanmış, ve sergiledikleri oyunu o kadar güzel senaryolaştırmışlar ki; yeterince araştırma ve inceleme alışkanlığı olmayan insanlarımızı uyutma ve de kandırmada çok başarılı oldukları ortada.
Din adına her türlü kepazeliği yapıp, bunu dine sokuşturmaya çalıştıkları sözde kurallara bağlayınca işin içinden sıyrılıyorlar. Yaklaşık elli yıldır uygulanan ve bugün bile geçerliliğini koruyan bu yöntem sayesinde; iktidar bile ellerine geçebiliyor.
Büyük bir ekonomik gücü de arkalarına aldıkları gözlerden uzak değil… Devlet imkanlarını, sözüm ona, Müslüman kimlikli olduklarını iddia ettiklerine pompaladılar mı; gerisini söylemeye gerek var mı?
Konunun uzmanı olduğunu bildiğim ve günümüzde en önemli İlahiyatçıların önünde gideni olarak tanıdığım Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk, ‘Allah İle Aldatmak’ adlı kitabında, bu Zihniyetin kepazeliklerini ve de yöntemlerini öylesine mükemmel ortaya koymuş ki; bunun üzerine bize laf etmek düşmez diye düşünüyorum…
JURNALCİLİK, GAMMAZLAMA
Babacan’ın, doğru söylemediğinden emin olduğumuz din konusundaki şikayetlerini, AB Komisyonu’nda dile getirmiş olması, diğer bir ifadeyle Türkiye Cumhuriyeti’nden, ağababalarına dert yanması Jurnalcilik ve Gammazlama değilse nedir?
Bunun başka bir adı var ve de olabiliyorsa; bilenler bana da söylesin, ben de bu alandaki kültürümü geliştireyim…
Önemli olduğuna inandığım bir noktaya dikkat çekmek istiyorum. Acaba; Dışişleri Bakanı Babacan’ın söylemek isteyip de henüz söyleyemedikleri:
-Küçücük bebeler, Kuran Kursu adı altında faaliyet gösteren ve Kur’an Dini’nin öğretilmediği izbe yerlere tıkılamıyor.
-Türban başta olmak üzere, sarık, cüppe ve kara çarşaf gibi çağdışı kıyafetler serbestçe giyilemiyor.
-Kılık kıyafet ve diğer konularda erkeğin hegemonyasını kabul etmeyen kadınlar yerlerde sürüklenemiyor, bunlara recm(Bellere kadar toprağa gömülüp, taşlayarak cezalandırma…) uygulanamıyor.
-Herkeslerin gözü önünde namaz kılmayan ve oruç tutmayan imansızlar, kefereler asılarak veya meydanda dövülerek cezalandırılamıyor.
-Atatürk İlke ve Devrimleri’ne olan inanç ile Cumhuriyet’in Temel Değerleri ve bugüne değin elde edilmiş Kazanımları’na özde bağlılık yok edilemiyor, dolaysıyla Laiklik de ortadan kaldırılamıyor.
-Mustafa kemal Atatürk ve O’na ait değerlere, tıpkı bazı batılı ülkelerin yaptıkları gibi, istenildiği gibi sövülüp, sayılamıyor…
bunlar mı ki?
Doğrusunu isterseniz içimden böylesi sorular geçmiyor diyemiyorum…
…………………….
İşin başka ve acı bir yönü de; Ülkesi’ni AB’ye şikayet eden şahsın hükümet üyesi olmasıdır… Böyle Devlet Adamlığı olmaz!
Türkiye’yi yönettiklerini iddia edenlerin, gündemi, değiştirmek, toplumun ilgisini başka alanlara çekebilmek ve de Atatürk İlke ve Devrimleri ile Cumhuriyet’in Temel Değerleri’ne ve bugüne değin elde edilmiş Kazanımları’na inanmış büyük çoğunluğumuzun üzerinde baskı kurmak veya başka herhangi bir amaçla Ülkesi’ni başkalarına şikayet etme lüksüne sahip değildir.
Olamaz da!
Beğenmediğin, yolunda gitmediğini gördüğün hususlar var ise; hükümet sensin, oturur bir güzel düzeltirsin olur biter… Başkalarına, hele AB gibi, Türkiye’yi önce bölüp, parçalamak, sonra da yok etmek isteyen ve bunun için de bölücü terörle bile işbirliği yapan emperyalizmin maşalarına Jurnalleme, asla bir hükümet üyesine yakışmamıştır.
Bir başka garabet daha var ki; o hepten kepazeliğin daniskası.
Gerek RTE’nin, gerekse AKP ve Zihniyeti mensubu bir kısım kurmayların, yurtdışında kapalı kapılar ardında, basına kapalı yaptıkları ve hiçbir tutanağın tutulmasına izin verilmediği toplantılarda neler konuşuluyor dersiniz?
Ülke için ne biçim sözler söyleniyor ve neler taahhüt ediliyor olabilir? Tahminde bile bulunmak insanın içini ürpertmeye yetiyor da artıyor bile…
Doğrusunu isterseniz, ben Babacan’ın yaptıklarından ve söylediklerinden utandım. Yüzüm kızardı. Umarım bu duyguları kendisi de yaşamıştır… Ama, pek sanmıyorum…
SÖYLENENLER DOĞRU DEĞİL
Türkiye’deki Müslüman çoğunluğun dininin gereklerini özgürce yapamadıkları iddia ve söylemlerinin tamamı yalandır. Bir kez daha söylüyorum ki; bu tür iddialar ortalığı karıştırmak ve de suyu bulundurmaktan başka hiçbir amaca yönelik olamaz diye düşünüyorum.
Bugüne değin, ibadetini yapan kişi yada toplulukların engellendiği, özgürce ibadette bulunmalarının önüne geçilmeye çalışıldığı görülmemiştir. Ülkenin herhangi bir yerinde, bir kısım insanlarımızın Camilere sokulmaması gibi bir durum da yaşanmamıştır.
Ayrıca, bugün için ülke genelinde, yaklaşık olarak 80 bin Cami’nin yanı sıra sadece 60 bin okul olduğunu, 575 Kahvehane’ye karşılık da sadece 1450 kadar kütüphane bulunduğu gerçeğine baktığımızda; ibadethane olarak yapılmış Camilerin birinci sırada bulunduğu hemen fark ediliyor…
Bununla birlikte; bir Müslüman’ın ibadet edebilmesi için; Cami, ‘Olmazsa Olmaz!’ şartı değildir. İbadet etmek isteyen her Müslüman için, Yüce Allah, yeryüzünü ibadethane kıldığını emretmektedir. İlla ki Cami, Mescit veya başkaca bir ad altında bir mekan aramak, oyunu çamur sahaya çekmekten başka bir anlam taşımaz… Bunun adı Dindarlık değil, aksine Dinci’liktir. Dini kullanmak ve dolaysıyla da siyasi amaçlarına alet etmek demektir…
AB ŞARLATANLARI BİLE…
Gerçekler gün gibi ortada dururken; Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın, Türkiye’yi, AB Komisyonu’nda şikayet eder tarzda konuşması bizleri üzmüştür.
AB Şarlatanları’nın Türkiye’nin içişlerine karışır vaziyette ve zamanla yaptıkları konuşmaların bile büyük rahatsızlık yaratmasının ardından; Dışişleri Bakanı’nın malum açıklamaları şok etkisi yaratmıştır.
Bu tür jurnalcilik ve gammazlamalar Damat Ferit Hükümetleri döneminde bile olmamıştır dersem yanılmış olmam.
AB Komiserleri’ne boşuna mı kızıyoruz dersiniz?
Onların ileri-geri konuşmaları bile bizleri böylesine olumsuz etkilememişti. Köpektir, havlar geçer demiştik.

Ama bu farklı…!
Konuşan Türkiye Cumhuriyeti’nin Dışişleri Bakanı…!
Acı olanı da bu zaten…!
Hükümeti oluştururken yapılan görevlendirmelerde; ‘Devlet Adamlığı’ kriterinin ne denli önemli olduğu bir kez daha kendini göstermiştir.
Hep söyledim ve de sıkça yazdım…

Devlet Adamlığı ciddi iştir…
Sorumluluğu da büyüktür!
CENGİZ ÖNAL ‘TARAKÇIOĞLU’
www.cengizonaltarakcioglu.com
conal@ulusgazetesi.com
cengizonal.tarakcioglu@gmail.com

Hiç yorum yok: