Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman YALÇINKAYA, AKP’nin, ‘Laikliğe aykırı fiillerin odağı haline geldiği’ gerekçesiyle, kapatılması istemiyle Anayasa Mahkemesi’nde dava açtı.
Başsavcı’nın, 14 Mart 2008 Cuma günü açtığı dava ve iddialara ilişkin ayrıntılar, gazetelerin çoğunluğunda yer aldı. Bir kısım gazeteler iddialara ilişkin ayrıntılar da vermişler. Bazıları da; bundan sonra izlenecek yol ve yöntemler konusunu ele almış…
TAHMİN EDİLEN GELİŞME
Olayın buralara kadar geleceği, çok önceleri yazdığım yazılarda ele alınmıştı. Özellikle yazılarımda, malum siyasi partiden ‘AKP’ olarak değil de; ‘AKP ve Zihniyeti’ diye söz ederdim.
Bana göre, malum parti, bilinen anlamda bir siyasi parti olmaktan ziyade, özellikle ve bilinçli olarak, bir Zihniyet’in partisi olarak siyasi hayatımızdaki yerini almış ve görevini yapmaya başlamıştı.
Özellikle, Atatürk ve O’na ait olan değerleri ortadan kaldırmaya yönelik görüntüsü veren faaliyetler, Laik Cumhuriyet karşıtı söylemler, Devletin temel ilkelerinden memnuniyetsizlik duyulduğu anlamı içeren konuşmalar, bu gayretlerin toplumda yol açtığı taraf olmalar ve irili ufaklı daha bir çok hususlara bakıldığında; AKP’nin bir zihniyetin gündeme taşınması misyonunu üstlendiğini söylemek yanlış olmazdı. Öyle de oldu… Bu partiye, sürekli olarak AKP ve Zihniyeti demem ondandır…
İktidarı ele geçirdikleri zamandan buyana gelişen manzara bütününe bakıldığında; bugünlerin fazla uzakta olamayacağı, sıkça ve alenen olmamakla birlikte, zaman içinde dillendirilmekteydi… Nihayet, o gün geldi çattı…
Burada altını çizmeye çalıştığım husus; Anayasa Mahkemesi’nde açılan davanın AKP’yi kapatmaya yönelik olduğudur. Zihniyetleri yok etmek mahkemelerin ve dolaysıyla yargının değil, toplumların işidir. İçinde yaşadığımız toplum, kendine uygun düşmediğine inandığı zihniyeti, asla içinde barındırmaz. Barındıramaz!
GELİŞMELER SOĞUKKANLI İZLENMELİ
AKP ve Zihniyeti, öteden beri toplumu iki ayrı kutup olarak kurgulamıştı. Hatta, RTE, bir keresinde, ‘Bizden olanlar ve Onlar’ diye söyleyerek, kafasının arkasında muhafaza ettiği bölünmüşlüğü resmen tescillemişti…
İşbirlikçi basının bir kısmı erken konuşma hatasına düşmüş ve adeta AKP ve Zihniyeti ağzıyla döktürmüş:
-Demokrasilerde parti kapatılır mıymış?
-Gelenek haline getirilen bu uygulamadan artık vazgeçilmeliymiş…
-Hoşgörülü olunmalıymış…
ve daha bir yığın saçmalıklar manzumesi sayfaları doldurmuş durumda…
Elbette ki;
-Yasakçı Anlayış’a alkış tutmayacağım,
-Siyasi fikirlerin özgürce söylenmesini her zaman ifade edeceğim,
-Siyasi Düşünce ve görüşlerinden dolayı hiç kimseye gereksiz sınıflandırmalarda bulunma gibi bir aymazlığa düşmeyeceğim.
Her şey iyi güzel de; siz, Atatürk ve O’na ait değerleri ortadan kaldırma gayretlerini sergiler, Türkiye Cumhuriyeti’nin var olma esasları hakkında ileri-geri konuşur ve toplumu inançlarına göre bölerken; bütün bu yaptıklarınızı demokrasinin neresine yerleştireceğiz? Bu, belki sizin demokrasiniz olabilir… Ancak; iyi biliniz ki; bireyin demokratik hakları, bir diğer bireyin demokratik hakkının başladığı yerde biter…
Hepimizin yakından bildiği veya bilmesi gerektiği gibi; Demokrasilerin vazgeçilemez koşulu, ‘Hukukun Üstünlü’ ilkesinin esas olması ve korunmasıdır. O halde, yapılanların da hesabının verilmesi kaçınılmazdır. Kimse gocunmasın…
MAĞDURİYET’E DİKKAT!
RTE, yakın geçmişteki seçimlerde yaşayıp, gördüğümüz gibi; mağduru çok güzel oynayıp, değerlendirmişti. Pencerenin birinden baktığınızda; bu rolüyle epey de kazançlı çıktılar denilebilir. Bugün için de aynı oyuna gelmemeye dikkat etmeliyiz…
Geçmişte söylediğim gibi; bu yılın güz aylarında bir Erken Yerel Seçim olabileceği düşüncemi muhafaza etmekteyim.
Her ne kadar; bazı ilçelerin birleştirilmesi ve yeni ilçeler kurulması yasasının üzerinden bir yıl geçmesi zorunluluğundan söz ediliyor olmasına karşın; bunlar ne yapar, ne eder buna da bir kılıf uyduruverirler. Anayasa değişikliğinin Resmi Gazete’de yayınlanmasının ardından, türbanlı gençler apar-topar üniversite binalarına üşümediler mi? Buna da göz yumulmadı mı? Hatta, anayasa değişikliğinin yeterli oldu savunulup, uygulama için kanuna gerek olmadığı söylenmedi mi?
Bu itibarla; 2008’in güz aylarında olabilecek muhtemel bir Erken Yerel Seçim için, AKP hakkında Anayasa Mahkemesi’nde açılmış olan kapatma davası, RTE’nin kullanabileceği en uygun mağduriyet malzemesi olacaktır… Bu gerçek asla gözlerden uzak tutulmamalıdır…
UYGULAMA İLK DEĞİL
Açılan davanın ve AKP’nin kapatılması halinde de uygulamanın ilk olmadığı hepimizin malumudur. Bilinen gerçek; Anayasa Mahkemesi’nin nihai kararı çıkacağına yakın, malum Zihniyet tarafından hemen yeni bir parti kurulur ve ekip olduğu gibi oraya zıplar ve orada yerleşip, mekan tutar. Böylelikle de; AKP belki de tarih olur. Kim bilir?
Geçmişte de öyle olmadı mı?
O halde bir şeyler yanlış gidiyor demektir… Atatürk Türkiyesi’nin çağdaş bireyleri olarak, Mustafa Kemal Atatürk’ün bize emanet ettiği Çağdaş ve Laik Cumhuriyeti yeterince koruyamadığımız gerçeğiyle yüz yüze kalmaktayız. Olayın nirengi noktası burasıdır.
Koruyamadığımız Atatürk emaneti konusunda; yetersizliğimize çözüm bulacağımıza; başka kişi, kurum ve kuruluşların yardım etmesini beklemenin, Atatürk Gençliği’ne yakışmadığını düşünüyorum…
Kendimizi, yaptıklarımızı ve içinde bulunduğumuz durumu yeniden ve bir kez daha masaya yatırıp, inceden inceye tetkik etmemiz kaçınılmazdır. Yaptığımız hatayı bulup, tekrarını önlemeye yönelik olarak gerekli tadilatı bir an evvel yapmalıyız.
Yoksa, Yasakçı anlayışı alkışlamak gibi bir görüntü ortaya çıkar ki; o da bize yakışmaz…
CENGİZ ÖNAL ‘TARAKÇIOĞLU’
conal@ulusgazetesi.com
cengizonal.tarakcioglu@gmail.com
15 Mart 2008 Cumartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder