31 Mart 2008 Pazartesi

‘KARŞI DEVRİM’İN AYAK SESLERİ

Toplumu yoğun gerilime sokan ve halen de bu gerilimi tırmandıran RTE ile AKP ve Zihniyeti kurmaylarının, çözüme varmak gibi bir niyetinin olmadığı anlaşılıyor. Baskı oluşturma ve sindirme politikasına yönelik olarak; İlhan SELÇUK, Prof. Dr. Kemal ALEMDAROĞLU, Doğu PERİNÇEK ve daha birçok kişinin, sabaha karşı, hukuka yakışmayan bir şekilde gözaltına alınmaları, aklı başında insanların sert tepkisine neden oldu. Darbe dönemlerine ilişkin bu hukuk dışı uygulamalar, dünyanın hemen hiçbir yerinde rağbet görmezken; Türkiye’de uygulanıyor olması RTE ve hükümetinin ayıbıdır. Tarihe de aynen böyle geçmiştir.
İddialar, bir hesaplaşmanın olduğu yönünde. RTE’nin, AKP’nin kapatılması davasına karşılık, misillemede bulunduğu şeklindeki ifadeler ortalıkta dolaşıyor. Türkiye’yi tam üye yapabilmek için yalvar - yakar oldukları AB’den gelen tepkiler bile şaşırtıcı. Olayın ne olduğunu dahi anlamadıklarını söylüyorlar. Zaten onlar meseleyi anlayıncaya kadar, İlhan SELÇUK ve Prof. Dr. Kemal ALEMDAROĞLU serbest bırakıldılar. Ancak, yurtdışına çıkmamak kaydıyla. Hatta ALEMDAROĞLU, ayın 1 ve 15’in de Polis Karakolu’na gidecek ve ‘Buradayım’ diye imza atacak...

***
RTE ve hükümetinin baskıcı yönteme başvurmaları, içinde bulundukları çıkmazı gösteriyor. Çoğunluğumuzun yakından bildiği, tanıdığı hukukçular bile İstanbul’daki Savcının yaptıklarını hoş bulmadıklarını açıklıyor.
Mevcut hükümet tarafından uygulandığı açıkça ortada olan baskı ve sindirme politikalarının benzerleri, maalesef geçmişte de yaşandı. Özellikle; 27 Mayıs ihtilaline gelmeden önceki dönemde uygulananlar; bugün RTE ve hükümetince uygulananlardan farklı sayılmaz.
O dönemdeki iktidar tarafından kurulan ve sınırsız yetkilerle donatılan Tahkikat Komisyonu’nun yaptıklarıyla bugünkü yapılanların benzeşmesi, dikkat çekecek boyuttadır… Malum Komisyon, 1 yıl gibi bir zaman içinde, muhalif fikirlerinden dolayı çok sayıda aydını hapislere sokmuştu. Toplumu öylesine bir korku ve endişe kaplamıştı ki; ağızlardan çıkacak sözler, iyice tetkik edilmeden söylenemez hale gelinmişti… Bugünkü gidişin de; o dönemden farklı olduğunu söylemek, yakın tarihi yeterince bilmemek olarak yorumlanabilir…
***
RTE, yurtdışına çıkmadan önce Esenboğa Havaalanı’nda yaptığı açıklamada; gözaltına alınmalarla ilgili ilişkisinin bulunmadığını söylemiştir. Eğer böyle bir gücü olsaymış partisi hakkında açılan davaya müdahale edermiş… Ancak, bunun hemen arkasından Makedonya’da yaptığı açıklamada da; partisinin kapatılmasıyla ilgili gerekli tedbirleri alacağı anlamında sözler sarf etmiştir. Açıklamalar arasındaki çelişkinin ne denli açık olduğu gözden kaçmıyor. Samimi olmadıkları ortada… Kasıtlı olarak yaratılan kaos ortamında, AKP ve Zihniyeti’nin bir kısım kurmaylarının, tek bir noktadan düğmeye basılmışçasına, Atatürkçü Anlayış’a, Çağdaş ve Laik Cumhuriyet’e karşı olduklarını her fırsatta ortaya koymaları, bir kısım insanlarımız tarafından ‘Kara Devrim’ olarak da adlandırılan Karşı Devrim’in ayak sesleri olarak algılanıyor.
Görülebildiği kadarıyla; toplumun bütün dengelerini alt/üst etmekten haz duyan ve dışarıdan gördükleri destekle; Dini Esaslara Dayalı Devlet Sistemi(ŞERİAT)’ne ilişkin özel ekonomik model tesis eden, Milli Eğitim’i çağdışı uygulamalarla medrese ve tarikat esaslarına bağlayan, en önemlisi de; illegal dinci örgütlerin destekleriyle Milli Görüş esaslı bir siyaset izleyen malum Zihniyet; akla bile gelmeyecek yöntemlerle, Türk Ulusu’nun Aydınları’na gözdağı vererek, toplumun önemli bir çoğunluğunu baskı altında tutmaya ve böylelikle de sindirmeye başlamıştır.

***
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın, görevinin gereği olarak, AKP ve Zihniyeti’nin kapatılması amacıyla açtığı dava, başta RTE olmak üzere, AKP ve Zihniyeti üzerinde şok etkisi yapmıştır. Devletteki dinci kadrolaşmayı Yargı’ya sokamamış ve halen de sokamıyor olmaları, RTE’yi çileden çıkarmaya yetiyor.
Dolaysıyla da bu Zihniyeti’n bitmişliği, hatta tükenmişliği anlamına gelen, Başsavcı’ya yönelik sert konuşmaları duyulmakta ve hukukla ilgisi olmayan davranışları daha sık izlenebilmektedir. Ancak; Başsavcı’yı yalnız bırakmayan ve arkasında olundu imasını yaratan mesajlar gecikmedi. Yargıtay Başkanı GERÇEKER ve ardından da YARSAV Başkanı EMİNAĞAOĞLU; yargıya müdahale edilmesinin hiç kimsenin hayrına olmayacağı ve sonuçlarının tehlikeler doğurabileceği mealinde, oldukça anlamlı açıklamalarda bulundular…
***
Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK’ün, emperyalizme karşı verdiği büyük mücadeleler neticesinde kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’ni emanet ettiği Atatürk Gençliği olarak; Çağdaş ve Laik Cumhuriyeti koruma, kollama ve idame ettirme görevimizi, eksiksiz olarak, yerine getirirken; hiçbir bahane ileri süremeyiz.
Hiçbirimizin, hepimiz kadar güçlü olamayacağı gerçeğini gözden uzak tutmadan Atatürk Aydınlanması ve Türk Devrimi için verilen mücadelede olmazsa olmazımız; ortak bir paydada buluşmak zorunda olduğumuzdur.
Artık Yeter!
Bugüne değin herkesler nerelere çektiyse çekti. Hangi tür bahaneler ürettilerse ürettiler… Bugün, bu mücadeleye inanmış, ancak bilinen tavrını ısrarla sürdürenler de olabilir. Ama; Ulu Önder ATATÜRK’ün belirttiği gibi; ‘Söz konusu olan Vatansa; gerisi teferruattır’.
Türkiye Cumhuriyeti’ni, dinci tehlikeden koruyabilmek ve yasal haklarımız çerçevesinde, Karşı Devrim atağına kalkmış ve Şeriat’ı getirmek isteyenlere, ‘Dur!’ diyebilmenin yolu birlikte mücadele etmekten geçmektedir.
Tam Bağımsız Türkiye için, aynı dava uğruna ortak mücadele etmek varken; ayrı ayrı durma, ferdi ve ufak çaplı mücadele yürütme ile yetinme lüksümüz yoktur!
CENGİZ ÖNAL ‘TARAKÇIOĞLU’

conal@ulusgazetesi.com
cengizonal.tarakcioglu@gmail.com


Hiç yorum yok: