3 Mart 2008 Pazartesi

TÜRK ULUSU'NUN ORDU'YA GÜVENİ TAMDIR

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, 21 Şubat 2008 Perşembe günü saat 19.00’da başlattığı Güneş Operasyonu, planlamaya uygun olarak gerçekleştirilmiş ve başarıyla sonuçlandırılmıştır. Hedefe de ulaşılmıştır!
Irak’ın toprak bütünlüğüne saygılı olmak kaydıyla; Bölücü Terörü ortadan kaldırmayı ve Hainleri de bertaraf etmeyi amaçlamış olan Güneş Operasyonu’nda, Irak sınırları içinde tek bir sivilin daha burnu bile kanamadan tamamlanan Harekat’ın ardından, Kahramanlarımız, 29 Şubat 2008 günü sabah saatlerinden itibaren yurt içindeki üslerine dönmeye başlamıştır.
***
Harekat konusunda bugüne kadar, gerek televizyon programlarında yapılan bir kısım konuşmalarda, gerekse farklı ortamlardaki söylemlerde, Ordu’nun boşuna dağı taşı bombaladığı, ciddi anlamda herhangi bir sonuç alamadığının ifade edildiği maalesef izlenmiş ve duyulmuştur…
Türk Silahlı Kuvvetleri, Irak’ın kuzeyine yaptığı ve tamamen bölücü terörü ortadan kaldırmaya ve hainleri de bertaraf etmeye yönelik, 10 bin kişilik bir kuvvetle Güneş Operasyonu’nu başlatmıştır.
8 gün boyunda sürdürülen Operasyonda, bölücü teröre ve hainlere karşı önemli başarıların altına imza atılmıştır.
Ayrıca; hainlerin yuvalandığı inler dahil olmak üzere, ne kadar hedefe taarruzda bulunulduğu, kaç mağara, barınak, sığınak, komuta merkezi, muhabere tesisi, eğitim-lojistik ve ulaştırma tesisi, hafif silah mevzii ve uçaksavar mevziinin tamamen tahrip edilerek kullanılmaz hale sokulduğu, Genelkurmay Başkanlığı’nın 29 Şubat 2008 günü akşam saatlerine doğru resmi internet sitesinde yayınlanan Basın Açıklaması’nda ayrıntılı olarak anlatılmaktadır.
Güneş Operasyonu esnasında; 240 hain bertaraf edilmiş, maalesef 24’ü asker ve 3’ü de geçici Köy Korucusu olmak üzere 27 de şehit verilmiştir.
Irak’ın kuzeyine yapılan bu Harekat münasebetiyle; oraya kalıcı olarak gidilmediği de önceden açıklanmıştır. Zaten tarihin hiçbir döneminde Türk Ordusu’nun, hiçbir ülkenin bir karış toprağında gözü olmamıştır. Olamaz da!
Bu, Cumhuriyet’in ilkelerine ters düşmektedir…
***
29 Şubat 2008 günü sabah saatlerinde başlatılan çekilmenin; ABD’nin baskısıyla yapıldığını ve siyasi otoritenin yanı sıra Ordu’nun da bu karara boyun eğdiğini söyleyenler de olmuştur.
Bunda en ufak bir mantıksal yön bulabilmek mümkün değildir.
Öncelikle; RTE yaptığı açıklamada; ‘Harekat, planlamaya uygun olarak gerçekleştirilmiş ve başarılı bir şekilde sonuçlandırılmıştır. Bundan sonra ve gerekli görüldüğünde, bu türden harekatlar yeniden yapılabilecektir…’ diye söylemiştir.
Ardından, ABD adına Beyaz Saray’dan yapılan açıklamada ise; ‘Türk Kamuoyu’ndaki endişenin yersiz olduğu vurgulanarak, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin aldığı çekilme kararının, tamamen kendi inisiyatifiyle alındığını, bunda ABD yönetiminin hiçbir etkisinin olmadığı ve bunun mümkün olamayacağı ifade edilerek, ABD Savunma Bakanı’nın Türkiye’yi ziyaretiyle TSK’nın çekilme kararının, rastlantıdan başka hiçbir ilgisi yoktur…’ denilmiştir.
Bütün bunlara karşın; TSK’nın çekilme kararının ABD’nin baskısı sonucu alındığını söyleme cüreti gösterenlerin, sadece inanmak istediklerini ifade etmeye çalıştıklarını düşünüyorum. Genelkurmay’ın, konu hakkında yapacağı açıklamalar önem arz etmektedir. Erken yapılacak yorumlar hatalı davranmamıza neden olabilecektir.
***
Özellikle belirtmek istediğim bir husus daha var:
Bu türden kasıtlı ifadelerin, toplumda hassas olan dengeleri oldukça olumsuz etkilediği tartışılmaz bir gerçektir. Buna en somut örnek; 29 Şubat 2008 günü Ankara Üniversitesi Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi’nde, iki ayrı düşüncedeki gurubun arasındaki meydana gelen ve bir çok öğrencinin maalesef yaralanmasına neden olan olaydır…
Böylesi söylem ve yaklaşımlar; Türk Ulusu’nun, Ordusu’na olan sarsılmaz bağını ve inancını zedeleyebilecek etkiye sahiptir. Onun için, bu türden, hiçbir bilimsel ve askeri strateji esaslarına dayanmayan ve sadece bireysel düşünceden öteye geçemeyen malum söylemleri, çok dikkat ederek dile getirmeye özen gösterilmelidir.
Bölücü terör ve yandaşları ile Meclis’teki siyasi uzantısı olan DTP’liler de maalesef aynı hususları dillendirmekte ve saçma sapan amaçları için, bu söylemleri propaganda malzemesi yapmaya çalışmaktadır.
Yani, Ordu’nun ADB baskısı sonucunda çekildiğini söyleyenler, bir anlamda bölücü terörle aynı dili konuşuyor durumuna düşmektedirler
***
Türk Silahlı Kuvvetleri, onun bunun sözüyle hareket etmez. Edemez!
Hele ABD’nin baskısıyla, hiçbir şekilde kuvvetlerini geri çekmez! Tarih böyle bir olayı asla kaydetmemiştir. Irak’ın kuzeyindeki birliklerin geri çekilmesi, tamamen Siyasi Otorite’nin verdiği bir karardır. Başka türlüsü zaten olamaz. Çünkü görevlendirmeyi, Tezkere’ye dayalı yetkiyle AKP ve Zihniyeti Hükümeti yapmış, görevin sona ermesine de; yine onlar karar vermişlerdir. Türk Silahlı Kuvvetleri, sınır ötesi operasyonlarda, Siyasi Otorite’nin kararına tabiidir…
Ordumuz, sadece bir kez geri çekilmiştir. O da Ulusal Kurtuluş Savaşı bünyesinde ve Sakarya Savaşı esnasında zorunlu olarak yapılmıştır.
Bu çekilmeyi dillendirmek isteyen ve hatta biraz daha ileri giderek eleştirmek isteyen art niyetlilere, Mustafa Kemal gereken cevabı, artık dünya tarihine mal olmuş o ünlü sözlerinden birisiyle şöyle vermiştir:
‘Hatt-ı Müdafa Yok, Sath-ı Müdafa vardır. O satıh da bütün Vatan’dır.’
Bu münasebetle ve bir kez daha ifade etmek gerekirse;
Milletimiz’in Ordusu’na Olan Güveni Tamdır ve böyle de olacaktır. Eğer; söz konusu bağ, herhangi bir şekilde zedelenirse; Türk Ulusu’nun Millet olma özelliklerinden en önemlisi ciddi anlamda zarar görür…
Çünkü, Türk Ulusu, Ordusu’yla bir bütündür. Türkiye Cumhuriyeti’nin temelini oluşturan çekirdek de Türk Silahlı Kuvvetleri’dir…!
CENGİZ ÖNAL ‘TARAKÇIOĞLU’
conal@ulusgazetesi.com
cengizonal.tarakcioglu@gmail.com.

Hiç yorum yok: