25 Şubat 2008 Pazartesi

MGK’DAN TÜRBAN BEKLENTİSİ

Milli Güvenlik Kurulu’nun, 2008 yılı ilk olağan toplantısı, Cumhurbaşkanı’nın başkanlığında, 21 Şubat 2008 günü yapıldı.
Yayınlanan bildiride;
-TSK’nin sınır ötesi operasyonlarına ‘Gerek Görüldükçe’ devam edileceğinin vurgulandığı,
-Bölücü terör örgütü ve yandaşlarının kamu düzenini, birlik ve beraberliği, huzur ve güveni zedelemeye yönelik faaliyetlerine karşı alınan tedbirlerin etkinlikle sürdürülmesi yönündeki kararlılık teyit edilip, bölücü terörle mücadelede, önümüzdeki dönemde izlenecek politikaların değerlendirildiği,
-Irak’ın toprak bütünlüğüne ve siyasi bütünlüğüne verilen önem teyit edilerek, bu komşu ülke ile ikili ilişkilerin daha da geliştirilmesi üzerinde durulduğu,
-Kosova ve Kıbrıs’taki gelişmeler başta olmak üzere, Türkiye’nin güvenliğini etkileyen dış gelişmelerin de gözden geçirildiği,
gibi konular yer almaktadır…

BEKLENTİ KARŞILANMADI
Son zamanlarda özellikle türbanın üniversitelerde serbest bırakılmaya çalışılması konusundaki Anayasa değişikliğinin toplumda fiili olarak yaratmaya çalıştığı bölünmenin gündeme taşıdığı sıkıntının, MGK toplantısıyla ortadan kalkacak beklentisi vardı.
Toplumun türban serbestliğine karşı olan kesiminin, MGK toplantısında, türban serbestliği konusunun ele alınacağı ve bunun da Cumhurbaşkanı’nın yaklaşık 10 gündür beklettiği Anayasa değişikliğini imzalayıp / imzalamamasında etkili olacağı şeklindeki beklentisinin karşılanmamış olmasının üzerinde spekülasyonlar yapılmaya başlandı.
Bir kısım vatandaşlar, Türk Silahlı Kuvvetleri adına Genelkurmay Başkanı’nın, türban serbestliği konusunu MGK gündemine koydurmamakla eleştirmeye çalışırken; bir başka kesim de; TSK’nın, türban serbestliği konusundaki görüşünün sorulması üzerine, Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar BÜYÜKANIT’ın, geçmişte söylediklerini işaret ederek, bugün bir şey söylemesi halinde, ‘Malumu İlan’ olacağını belirtmiş olmasına takılıp, yeniden konuyu ele almasının gereksiz olduğu şeklindeki söylemlerinin, toplumumuzun konu hakkında ne denli kafasının karışık olduğunun resmidir…
Bu karışıklık içinde gelecek günlerin konuya açıklık getirmesinin beklenmekte olduğu görülebilmektedir…

TÜRBAN DÜZENLEMESİ TSK’NIN GÖREVİ DEĞİL!
Özellikle bir hususun altının çizilmesinde yarar olduğunu düşünüyoruz.
Çok önceden planlanmış ve tek noktadan düğmeye basılarak, RTE ve başında bulunduğu AKP ve Zihniyeti iktidarı marifetince uygulamaya getirilmeye çalışılan türban serbestliği dayatması konusundaki düzenlemelerin nasıl olacağı, türbanın nerelerde serbest bırakılıp, nerelerde ise yasaklanacağının belirlenmesi, buna ilişkin uygulama esasları yönetmeliklerin çıkarılması, kısaca türban düzenlemesinin yapılması, hiç şüphe yok ki; Türk Silahlı Kuvvetleri’nin doğrudan görevi değildir… Mevcut Anayasamız’a göre, böyle bir sorumluluğu da yoktur…
Ordumuz’un görev ve sorumluluklarının neler olduğu Anayasamız’da açıkça belirtilmiştir.
Kaldı ki; MGK’na iştirak eden TSK Mensupları’nın, toplantı esnasında, türban serbestliği için yapılan Anayasa değişikliği konusundaki görüşlerinin, toplantının ‘Güncel Konular’ ara başlığı altında dile getirildiği, TSK’nın kamuoyunca da bilinen görüşlerini ve dolaysıyla da kaygılarını yineledikleri ve bu konudaki söylemlerinin ise; Org. BÜYÜKANIT’ın 30 Ocak 2008’de dile getirdiği görüşlerin aynısı olduğu ve bunların da; MGK tutanaklarında yer aldığı dışarıya sızan bilgiler arasında bulunmaktadır.

YARGI’NIN SORUMLULUĞU
RTE’nin yönlendirme yaptığı görüntüsüyle Türk Ulusu’na dayatılan ve maalesef Milliyetçi Hareket Partisi’nce de desteklenen türban kaosu, bu noktadan sonra tamamen Yargı’nın sorumluluğu sahasına girmektedir.
Anayasa Hukukçusu Bilim Adamlarımız ile Barolar’ın da konudaki açıklamalar bu noktayı işaret etmektedir.
Meclis’ten çıkarılan Anayasa değişikliği Cumhurbaşkanı’nca onaylanırsa; durum Anayasa Mahkemesi’ne götürülmelidir. Ayrıca, YÖK’ün geçici 17. Maddesinde yapılacak ve uygulamayı belirleyecek değişikliğin de Anayasa Mahkemesi’ne götürülmesi, yani hukukun onayına ve takdirine sunulması gerekir.
Görüldüğü gibi, gerçek ve çağdaş demokrasilerde, rejime yönelik kasıtlı olarak yaratılan suni sorunların çözümünü Ordu’nun sorumluluğunda aramak, Hukukun Üstünlüğü İlkesini atlamak ve ona olan inancı yok varsaymaktan başka bir anlam taşımamaktadır.

SONUÇ OLARAK
Cumhuriyet’in İlanı’ndan buyana bir yığın gerici ayaklanma ve hareketlerle karşılaşmış olan Türk Ulusu, hiçbir zaman umutsuzluğa kapılmamış ve yasaların öngördüğü çerçevede gereğini yapmaya çalışmıştır.
Bugün, zorda kalındığında, rejime karşı herhangi bir tehlike sezinlendiğinde, çözümü sağlayacak olanlardan ilk akla gelen kurum, Türk Silahlı Kuvvetleri olmamalıdır.
TSK’nın, Anayasamız’da belirtilen görevi bellidir. Elbette ki Cumhuriyet’in koruma, kollama ve bekçiliği Türk Silahlı Kuvvetleri’nindir. Ancak, hükümetlerce yapılan düzenlemelerin denetleyicisi, hiç şüphe yok ki; Çağdaş Hukuk Sistemini uygulayan Yargı’dır. Bu anlamda, Cumhuriyet’in Hakim ve Savcıları’na büyük sorumluluklar düşmektedir.
Cumhuriyet’in I. Dönem Adalet Bakanı Mahmut Esat BOZKURT’un, ‘Cumhuriyet’in Hakim ve Savcıları, Meriç kıyısındaki köylünün sabanı ile Bingöl Dağları’ndaki vatandaşımızın kaybolan Oğlağı’ndan sizler sorumlusunuz…’ ifadesinde mükemmel şekilde anlamını bulduğu üzere; Türkiye Cumhuriyeti’nin yönetimi ve Cumhuriyet Rejimi’nin idamesi konusundaki sorumluluklar Hakim ve Savcılarımız’ındır…
ULUS GAZETESİ’NDEN

Hiç yorum yok: