27 Şubat 2008 Çarşamba

VAKIFLAR YASASI

Uzun zamandır Meclis gündeminde tutulan Vakıflar Yasası Taslağı, nihayet TBMM Genel Kurulu’nda yapılan açık oylama neticesinde kabul edildi. Oylamaya katılan 314 milletvekilinin 242’si kabul, 72’si ise tasarıya red oyu verdi.
Muhalefetin oldukça sert tepki gösterdiği Vakıflar Yasa Tasarısı, konunun uzmanları tarafından da eleştirilmektedir. Bir kısım hukukçularımızın, halen sıkıntı duyulan olumsuzlukları kaldıracağı inancıyla hazırlandığı söylenen Tasarı’nın, var olan sıkıntıları ortadan kaldırmayacağı gibi, aksine ilave yeni olumsuzluklar, çifte standartlar ve Lozan Antlaşması’na karşı aykırılıklar içerdiği şeklindeki görüşleri, Tasarı Çankaya’nın imzasına gönderildiğinde tartışmalar yaratmaya başladı. Sonunda, Tasarı, Cumhurbaşkanı’nın imzasından çıktı…
AB MEVZUATINA UYUM MUŞ!
Tasarı’nın Meclis gündemine taşınmasından bu yana yapılan eleştirilerin yoğunluğundan ve dolaysıyla da oluşturulan baskıdan bunalan AKP ve Zihniyeti hükümeti, söz konusu Tasarı’yı savunmada işini kolaylaştırmak için, Tasarı’nın AB Mevzuatı çerçevesinde ve uyum yasalarına uygun olarak çıkarılmaya çalışıldığı şeklindeki iddialarını yinelemedir. Halbuki, bilinen bir gerçek varsa o da; AB hukukunda vakıf mevzuatının olmadığıdır. Ayrıca, AB ilgilileri de; AB’nin Türkiye’den Vakıflar Yasası’nın çıkarılması gibi bir talebinin bulunmadığını belirtmektedirler. İstediklerinin; Cemaat vakıfları boyutunda bir düzenlemenin yapılması olduğudur…
Hal böyle olunca, RTE ve dava arkadaşlarının, anılan Tasarı konusunda sığınmaya çalıştıkları kucak da onları istememektedir. Dolaysıyla, AKP ve Zihniyeti’nin, sinsi amaçlarını gerçekleştirmede, Türk Ulusu’ndan gerçekleri sakladıkları bir kez daha ortaya çıkmıştır.
TASARI’NIN GETİRDİKLERİ / GÖTÜRECEKLERİ
Yukarıda da açıklanmaya çalışıldığı üzere; yeni Tasarı’nın, mevcut olumsuzlukları ortadan kaldıracağı beklentisi tamamen boş çıkmıştır. Bu durumda da; yeni düzenlemenin herhangi bir olumlu getirisinin beklenmesi hayalden öteye bir şey olmaz. Çünkü, bu Tasarı, mevcutları ıslah etmek bir yana herhangi bir yeni hususu önümüze koymayacak, koyamayacaktır.
O halde götüreceklerine bakmakta yarar var:
Anılan Vakıflar Yasa Tasarısı’nın;
-Yurtiçi ve yurtdışındaki kişi, kurum ve kuruluşlardan ayni ve nakdi bağış ve yardım alabilecek ve aynı amaçlı vakıflara da bağış ve yardımda bulunabilecek olması,
-Vakfa gelir sağlamak ve dolaysıyla da amacını gerçekleştirmeye yönelik olarak iktisadi işletme kurabilecek ve mevcut işletmelere ortak olabilmesi,
-Cemaat Vakıfları’na ait olup da kısmen veya tamamen hayrat olarak kullanılmayan taşınmazların aynı Cemaat’e ait başka vakıflara aktarılabilmesi,
-Yabancıların, Türkiye’de yeni vakıf yada vakıflar kurabilmeleri, şube ve temsilcilik açabilmeleri,
-Vakıf senedinde yer almak koşuluyla; Vakıfların uluslararası faaliyet ve işbirliğinde bulunabilmeleri,
gibi kısaca ve özetle değinilmeye çalışılan konularda sınırsız imkan tanıyor olmasının altındaki gerçekleri tahmin etmekte zorlanılmayacağı inancındayız.
En basit ifadeyle; Türkiye’de çok miktarda azınlık vakıfları olduğu gerçeğini göz önünde bulundurursak; bunların sağlayacağı dış destek ve bağışlarla, çok kısa sürede nasıl mal-mülk edinebilecekleri, herhalde artık görülebilmektedir.
İstanbul’daki Fener Rum Patriği Bartholomeos, sınırsız bir servetin başında ve yöneten tek kişi olması sıfatını haiz olacak ve bu imkan bolluğu içinde, AB’nin de kayıtsız desteğiyle, siyasi imtiyazlar peşine düşüp, bunları da bir an evvel elde etmeye çalışacaktır.
Bununla birlikte; yurtdışında bulunan Vatandaşlarımızın büyük maddi katkılarla ve dinci faaliyet göstermek amaçlı ve dolaysıyla da Atatürk İlke ve Devrimleri İle Cumhuriyet’in Temel Değerleri’ne ve Kazanımları’na karşı zihniyette kurulacak yıkıcı, bölücü amaçlı vakıfların oluşturabilecekleri tehlikeler de işin cabası…
LOZAN’IN RUHU’NA TERS
Her yönüyle verilebilecek öylesine çok örnekler var ki; hepsi bir yana, Vakıflar Yasa Tasarısı’nın Çankaya tarafından imzalanmasıyla; Lozan Antlaşması’nın boşuna imzalanmış olduğu gerçeği ile yüz yüze geliyoruz. Nihayet; o gerçek şu an karşımızda durmaktadır! Ama, Pes Etmek yok!
Türkiye Cumhuriyeti’nin temelini oluşturan değerlerin dünyaya anlatıldığı ve tescil ettirildiği Lozan Antlaşması’nın böylelikle delinmeye çalışılması, bazı çevrelerin öteden beri beklentileri olduğu bilinmektedir.
Ulus Devlet anlayışından ve Üniter yapımızdan rahatsızlık duyanlar, Atatürk İlke ve Devrimleri’ni, imkan bulmaları halinde ortadan kaldırmaktan çekinmeyecek olanlar, ABD emperyalizminin emri altında ve ABD’nin talimatlarıyla, AB’nin de arzuları doğrultusunda hareket etmeyi marifet ve vazife kabul edenlerin, böylesi imkanlardan sürekli olarak uzak tutulmaları adeta bir zorunluluktur.
Sevr heveslileri ve Osmanlı Zihniyeti’nden medet umanların, Çağdaş ve Laik Türkiye Cumhuriyeti’ne, bugüne değin asla sıcak ve samimi duygular içinde yaklaşmadıkları tarihin bize öğrettiği bir gerçektir. Malum Zihniyet’in, Türkiye Cumhuriyeti’ni önce bölüp, parçalamak ve sonra da yok etmek için her türlü yöntemi denemekten kaçınmadıkları her daim görülebilmektedir.
Bugün için de Lozan Antlaşması’nı delmeye çalışma yöntemine soyundular.
Dün türban ile harekete geçmiş, bugün de Lozan’a göz dikmişlerdir. Bilesiniz ki; asla vazgeçmeyecekler. Amaçlarına ulaşabilmek için her yolu mübah sayan bu Zihniyet’in, kendiliğinden geri çekilmeye falan hiç niyetleri yok… Asla da olmayacak!
TARİH MAHKEMESİ ÇALIŞIYOR
Son zamanlarda oldukça sıkıntılar yaşayan Ülkemiz, insanımızın bilinçli bir şekilde yoksulluğa itilmesiyle, mücadele gücünden yoksun bırakılmaya çalışılıyor. Düne kadar barış içinde yaşayan her guruptan vatandaşlarımızın, bugün birbirlerine karşı kullanılmak istenmesi oyununun aktörleri yerli olsalar bile; senaryoyu yazanlar ve parasal destek sağlayanlar dış güçlerdir.
Cumhuriyet’in ilk yılları ile sonraki yıllarda da örneklerini gördüğümüz bu tür faaliyetlerin, bugüne değin olduğu gibi; bundan böyle de başarma şansları asla olmayacaktır.
Tarih Mahkemesi devamlı olarak görevi başındadır. Bu mahkemenin adalet terazisi asla şaşmaz. Bunları bizim bildiğimiz gibi; Laik Cumhuriyet karşıtı Zihniyet’in de bildiği kesin bir gerçektir. Ancak, davalarına öylesine körü körüne kilitlenmiş ve inanmışlar ki; faaliyetlerinin altındaki düşünce bir sapkınlığın ifadesinden başka bir husus olamaz.
Malum Zihniyet’in, dün türbanı, bugün Vakıflar Yasası’nı dayatmış olması, Laik Türkiye Cumhuriyeti’nin yılmaz bekçilerini asla inançlarından vazgeçiremez. Yasalarla böylesine oynuyor olsalar bile; Tarih Mahkemesi’nin pençesinden kurtulamayacaklar!
CENGİZ ÖNAL ‘TARAKÇIOĞLU’
conal@ulusgazetesi.com
cengizonal.tarakcioglu@gmail.com

Hiç yorum yok: