AKP hangi milli değerlerimize sahip çıkmış ve yüceltmiş, hangilerini özel korumasına almış da; eğer kapatılırsa bunlar zarar görecekmiş? Söylesinler, biz de bilelim…
Bugünlere Ankara’nın dilinden düşürmediği konuların başında AKP’nin kapatılması gelmektedir. Herkesler, girilen her ortamdaki konuşmacılar, ne yapıp ne ediyor, konuyu Kapatma Davası’na getiriyor.
Ortaya atılan bir sürü görüşün içinde ağırlık, kapatmanın gerçekleşmesi halinde; Ülke’nin bölüneceği şeklinde. Kimileri de, kapatmanın ardından olabilecek muhtemel gelişmeler üzerine görüşlerini ortaya atıyor.
TÜRKİYE BÖLÜNÜR MÜ?
Hayır! Bu asla mümkün değil! Böylesi bir görüşün gerçekle uzaktan yakından hiçbir ilgisi yoktur. Olması da mümkün değildir. Türkiye Cumhuriyeti, AKP’den önce vardı, sonra da olacak ve Atatürk İlke ve Devrimleri’nin aydınlığında varlığını ilelebet sürdürmeye devam edecektir.
Türkiye demek, AKP demek değildir. Olamaz da!
Laik Cumhuriyetimize karşı olanlarla, Cumhuriyetin kurulmasından hemen sonra mücadele başladı. Özellikle, Çok Partili Siyasi Hayat’a geçilmesinin ardından, bana göre kasıtlı olarak başlatılan, Dini siyasete alet etme gayretleri nedeniyle; Laik Cumhuriyet düşmanlarının, bir o kadar daha cesaretlendiğini görüyoruz.
Bunu doğal bir sonucu olarak da; yasaların girintilerinden yararlanarak ve başka görüntülere sığınıp, Atatürkçü söylemleri dillerinden düşürmeyip takiyye yaparak, dinci esasa dayalı siyaset yapan partilerin başımıza açtıkları henüz hafızalardan silinmiş değil.
Demokrasi adı altında dinci dayatma ile geçmişte bir şekilde iktidar ortağı olabilmiş siyasi partilerin, gerçek yüzlerinin ortaya çıkması fazla uzun sürmemiştir. Cumhuriyet’in Yargıçları ve Savcıları, üzerinden onlarca yıl geçmiş olmasına karşın bugün bile takdirle karşıladığımız gayretleri neticesinde, malum zihniyetin partilerini siyasi tarihimizin derinliklerine gönderebilme başarısını göstermişlerdir…
Bugünkü AKP’nin ataları olduğu rahatlıkla söylenebilecek olan ve bugün için siyasi tarihimizin derin dehlizlerinin dibine indirilmiş olan Milli Nizam Partisi, Milli Selamet Partisi, Refah Partisi, Fazilet Partisi gibi partiler kapatılmış olmasına karşın; Türkiye Cumhuriyeti dimdik bir vaziyette ayaktadır. Ayakta olmaya da devam edecektir! Bunun aksini yapmaya, sıfatı ne olursa olsun, hiç kimsenin gücü yetmez!
SAVUNMA’DA ÖNE ÇIKANLAR
AKP VE Zihniyeti’nin hazırladığı ve 30 Nisan 2008 tarihinde, RTE imzasıyla Anayasa Mahkemesi’ne sunduğu yaklaşık 100 sayfalık Savunma Metni’nde, dikkatlerden kaçmayan ve özellikle öne çıkarılmak istenen hususlar hemen göze çarpıyor.
‘Bu Dava, maalesef ülkemize ve milletimize ağır ekonomik ve siyasal bedeller ödetebilecek bir süreç başlatmıştır.’
Oldukça iddialı bir söz. Dikkat edilirse; AKP ve Zihniyeti Türkiye’nin ekonomisini düzelttiğini, siyasetini düzgün bir zemine oturttuğunu vb gibi gerçekle ilgisi olmayan hususları dillendiriyor.
Ekonomik rahatlamayı Türk Ulusu asla hissetmemiştir. Bunun kanıtı olarak çalışanlara, emeklilere, dul ve yetim aylığı alanlara, gazilere vb gibi devletten hak ettiği maaşıyla geçinmek zorunda olanlara bakmak yeterli…
Ancak, ekonomide rahatlayanlar var.
Onların kim olduğunu mu merak ediyorsunuz?
Peki, hemen söyleyelim.
-RTE’nin, devletten aldığı yüklü kredi ile Gemicik sahibi olan genç yaşındaki oğlu.
-Kemal Unakıtan’ın, tahmin edilemeyecek büyüklükte ithalatlar yapan oğlu.
-Ulaştırma Bakanı Bin Ali Yıldırım’ın oğlu, eski Orman Bakanı Osman Pepe’nin oğlu, geçmişte AKP ve Zihniyeti’ne bir şekilde destek sağlamış olanlar ve daha yüzlerce isim…
Siyasi düzelmeye gelince; AKP ve Zihniyeti iktidarından nemalanmak isteyenlerin ağırlıklı olarak bu Zihniyet yanlısı olmaya çalıştıkları ve nemanın büyüklüğü oranında bu yelpazenin genişlediği hepimizce malum. Bu durumda da; siyasi bir güç görüntüsü verdikleri kaçınılmaz. Ancak, bu sadece menfaat birliğinden öte bir şey değildir…
Savunma’da diğer öne çıkan hususlara gelince;
‘-Bu Dava’yla hukuk sistemimiz zarar görmektedir’
‘-Bu Dava’yla demokrasimiz zarar görmektedir’
‘-Bu Dava’yla ülkemiz ve milletimiz zarar görmektedir’
‘-Bu Dava’yla devletimizin bütünlüğü zarar görmektedir’
gibi satırlar ilk göze çarpanlar…
Hukuk Sistemimiz, asıl RTE’nin, ‘Efendi! O senin işin değil! Onu Ulema’ya sormak lazım’ sözüyle ve zihniyetiyle zarar görmüş ve görmeye de devam ediyor.
Demokrasi olarak savundukları, sadece Türban serbestliği ve her diledikleri yer ve mekanda Laik Cumhuriyet karşıtı sözleri istedikleri gibi söyleyebilme özgürlüğüdür.
Ülkemiz ve Türk Ulusu neden zarar görecekmiş? AKP hangi milli değerlerimize sahip çıkmış ve yüceltmiş, hangilerini özel korumasına almış da; eğer kapatılırsa bunlar zarar görecekmiş? Söylesinler, biz de bilelim…
Devlet’in bütünlüğünün zarar görebileceği iddiasının gerçekle uzaktan, yakından ilgisi yoktur. RTE’nin Genelkurmay Başkanımız hakkında söylediği, ‘Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı, emrindeki memurundan görüş mü soracaktır…’ şeklinde incitici ve de yıpratıcı sözü henüz unutulmadı.
Türkiye Cumhuriyeti’nin çekirdeğini oluşturan Ordumuz’un başındaki komutanı hakkında bir Başbakan’ın böyle söylemesi, Cumhuriyet tarihimizde eşine rastlanılamayan bir ifade tarzıdır.
Ayrıca, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, bölücü terörle sürdürdüğü amansız mücadele devam ederken, bölgesinde emperyalizmin maşalığını üstlenmiş ve Irak’ın kuzeyinde bölücü terör örgütü ve hainlerin yuvalanmasına ses çıkarmamış olan Talabani haini ve nankörünü Ankara’da görkemli bir şekilde ağırlamanın ne anlama geldiği halen kamuoyunca merak konusudur... Ama, bilenler biliyor… Oyunun nasıl tezgahlandığı ortada…
Adı geçen zavallının, emperyalizmin çanağından beslendiğinin görmezden gelindiği bir yana, Ulu Önder Atatürk’ün Manevi Şahsı’na çıkmamasına dahi göz yumulmuştur. Gerçi bundan memnun dahi olmuşlardır…
Türkiye’yi önce bölüp, parçalamak ve sonra da yok etmek isteyen bölücü terör örgütünün ve dolaysıyla da hainlerin her türlü ihtiyacının karşılanmasında ve ellerinden gelen her kolaylığı sağlayan Talabani’nin böylesine itibar görmesinin temin edildiği ortamda, AKP ve Zihniyeti hangi bütünlüğün zarar görmesinden bahsediyor?
Barzani çapulcusuyla görüşülmesine neler söylenecek? Türkiye Cumhuriyeti’nin bütünlüğü, teröristlerle masaya oturmakla mı sağlanacak?
ESAS OLAN AKP DEĞİL, ZİHNİYET’TİR!
AKP’nin kapatılması veya kapatılmaması o kadar önemli değildir. Kapatılırsa, geçmişte olduğu gibi bir başka isim altında yeni bir parti kurulacaktır. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. Başına Ahmet veya Mehmet geçmiş hiç fark etmez. Burada sorun Ahmet veya Mehmet’in partinin başında bulunmasından ziyade; Zihniyet’in iktidarda olmasıdır…
RTE’ye siyasi yasak getirilirse; yasalarda yapılabilecek kısmi değişikliklerle ara seçim gerçekleştirilir. Bir seçim bölgesinden RTE bağımsız olarak seçilir ve AKP ve Zihniyeti’nin seçilmesini sağladığı Cumhurbaşkanı da; çok rahatlıkla yeni seçilen bağımsız RTE’ye hükümeti kurma görevini verebilir. Bunun da düşünülen çözümlerden birisi olduğundan kuşku duyulmamaktadır.
AKP kapatılmaz da Siyasi Yasaklar konulursa; bu sefer yine pek bir şey değişmez. Bugüne kadar RTE’ye yüklenen görevler, yukarıda da değindiğim gibi; Kapatma Davası’nda adı siyasi yasaklılar arasında olmayan ve malum Zihniyet’in rahle-i tedrisatından geçmiş ve bugünlerde isimleri sıkça dillendirilenlerden Mehmet Ali Şahin, Ali Babacan veya Cemil Çiçek gibilerinden birisi partinin başına geçer, olur biter…
Bu gerçekler göz önünde bulundurularak; dikkat edilmesi gerekenin AKP veya başka bir ad altındaki bir siyasi partinin kapatılmasından ziyade; Laik Cumhuriyet’e karşı olan Zihniyet’in ortadan kaldırılmasıdır.
Bunun en ideal yöntemi de; Türk Ulusu’nun, Atatürk Aydınlanması ve Türk Devrimi gerçeğine dört elle sarılmasıdır.
Bizi biz yapan değerler unutulmamalı ve bunlardan asla vazgeçilmemelidir.
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün, ‘Bir milletin siyasi alın yazısında mevki sahibi olabilmek için, O’nun ihtiyacını görebilmek ve O’nun kudretini takdirde ehliyet sahibi olabilmek birinci şarttır!’ ifadesinde mükemmel bir şekilde anlamını bulduğu üzere, Atatürk Gençliği olarak, her zaman Akıl ve Bilim’in aydınlığında yürümeli ve bunu bizden sonraki gençliğe de aktarmalıyız.
Dinci, yobaz, çağdışı ve Atatürk Türkiyesi’ni ortaçağ karanlığına sürükleyerek emperyalizmin kucağına atmak isteyen malum Zihniyet’e karşı birlik ve beraberlik içinde olmak zorundayız…
Rehberimiz, İnancın hakemliğinden ziyade, Bilimin hakemliği olmalıdır…
CENGİZ ÖNAL ‘TARAKÇIOĞLU’
conal@ulusgazetesi.com
cengizonal.tarakcioglu@gmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder