21 Mayıs 2008 Çarşamba

YÜRÜTME, YASAMA'YI BASKI ALTINA MI ALIYOR?


Geçen haftanın ortalarında, Ankara’nın gündemine düşen ani bir haber ortalığı birbirine kattı. Herkesler birbirinden bir şeyler öğrenmeye çalışırken; beklenen açıklama muhatabından geldi…
Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt, iki aya yakın bir zamandır izlendiğini açıkladı. Paksüt, yaptığı açıklamada kuru şüphelerden bahsetmediğini ve aracın plakasını dahi aldığını belirterek; ‘Son zamanlarda, aynı tip ve markalardaki bir kısım araçların civarımızda dolaştığını tespit ettik. Bu araçlardan birisinin plakası sahte çıkmıştı. Durumu Ankara Emniyet Müdürü Yılmaz’a söyledim. Bir açıklama henüz gelmedi…’ dedi.

NEDEN ANAYASA MAHKEMESİ ÜYELERİ?
AKP ve Zihniyeti’nden bazı bakanlar ile bir kısım milletvekillerinin, izlenme yada dinleme olmadığını ısrar ve inatla söylemelerinin yanı sıra; Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin de; ‘Paksüt’ün, böyle bir izlenim edinmesinin nedenleri üzerinde durulmalı. Sayın Başkanvekili herhangi bir kişi değildir’ şeklinde ve farklı anlamlara davetiye çıkaran bir açıklamada bulundu.
Ayrıca, rastlantıya bakın ki; kısa bir süre önce televizyon kanallarının birinde, yayına telefonla katılan ve ekranda Prof. Dr. Ünvanlı olduğu yazılı ve resmi de bulunan bir kişi; ‘Osman Paksüt’ün kişiliği, bu endişelerden sonra sağlıklı karar vermeye uygun olmayabilir. Psikolojik yönden incelenmeli. Bu durumda sağlıklı bir karar veremez. Anayasa Mahkemesi üyeliği ve Başkanvekilliği görevlerinden derhal istifa etmeli…’ şeklinde bir açıklama yapmıştı.
Adalet Bakanı Şahin’in, yukarıdaki malum açıklamasının, adı geçen Prof.’un açıklamasının arkasından gelmesi ve hemen hemen aynı mealde olması ne garip bir rastlantı değil mi?
Dikkat çekmek istediğim bir başka yön de; Paksüt’ün izlenmeye başlandığını söylediği tarihle, AKP’nin Kapatılması Davası’nın açıldığı tarihlerin, birbirlerine çok yakın olması ve izlenme işinin, davanın açılmasının hemen ardından başlaması başka bir garip rastlantıyı önümüze çıkarmaktadır…
İzlenen şahsın Anayasa Mahkemesi Başkanvekili ve dolaysıyla da üyesi olmasının, bu açıdan bakıldığında oldukça önemli olduğunu düşünmeye başladım.

BASKI VE SİNDİRME AMAÇLI
Cumhuriyet Tarihimiz, siyasi iktidarların, köşeye sıkıştıklarında öncelikle medyaya sonra da Yargı’ya baskı uyguladığını ve çeşitli sindirme yöntemlerine başvurduğunu anlatmaktadır. Bunun adına kimileri, ‘Tahakkümcü Zihniyet’, bazıları ise ‘Sindirme Politikası’ diyor.
Her ne ad ile söylenirse söylensin; Hukukun Üstünlüğü İlkesi’ni benimsemiş toplumlarda, iktidarların, bugün de yapmaya çalışıldığı gibi, sindirme politikası izlemesi, özellikle de Yasama Organı üzerinde baskı kurmaya çalışması, asla kabul edilebilecek bir husus değildir. Olamaz da!
Bu türden faşizan yöntemler, ancak kapalı rejimlerde kabul görebilir… Nitekim, 1959-1960 yıllarındaki ‘Tahkikat Komisyonu’ uygulamalarını çağrıştıran bugünkü gayretler, o gün olduğu gibi, bugün de uzun ömürlü olamayacaktır. Türk Ulusu buna asla izin vermez…
Bununla birlikte; AKP’nin Kapatılması konusundaki davanın açılmış olmasının ardından başvurulan bu tür çağdışı yöntemlerin, hiç kimseye bir yararı olmayacaktır. Hele hele Yüksek mahkeme üyeleri hakkında, ehil olup/olmadığı da yeterince anlaşılamayan ve belki de Bilim Adamı yaftası yakıştırılmış, kişilerce tıbbi fikirmiş gibi kasıtlı yorumlar yaptırılmasının, asla yakışık almadığı bilinmelidir.
Adalet Bakanı konumunda bulunan hükümet üyesinin açıklamasının da; malum Bilim Adamı’nın açıklamasıyla paralellik arzetmesi olayın başka bir düşündürücü yanıdır.
Bu anlatmaya çalıştıklarımın ortak paydasının; Anayasa Mahkemesi ve dolaysıyla da üyeleri üzerinde; Sindirme Politikası uygulanması ve ilaveten de Baskı kurulmak istenmesinden başka bir husus olmadığı gün gibi aşikardır…

ABD VE AB SÜREKLİ DEVREDE
AKP ve Zihniyeti’nin, 3 Kasım 2002 yılında kazandığı seçimin arkasından iktidara getirilmesi ve hemen ardından, bir kısım muhalefet milletvekillerinin de desteği sayesinde, Bizans Oyunu yöntemiyle, RTE’nin milletvekili seçtirilerek, Abdullah Gül’ün, o dönemde emaneten yürüttüğü, Başbakanlık koltuğuna oturtulması, çok iyi kurgulanmış bir oyunun belirli bir parçası olduğunu, bugüne değin bir çok kez yazdım ve söyledim.
Üstelik de bu oyun yurtdışında planlanıp, Türkiye’de sahneye konuluyor. ABD’nin kucağında oturan ve Amerikan İstihbarat Örgütü’nün himayesinde bulunan malum zat ve şürekası, AKP ve Zihniyeti iktidarıyla görevlendirdiklerinin her adımını kendisi planlamakta ve yapacakları her faaliyeti ABD’den verdiği talimatlarla yaptırmaktadır.
Bu malum zihniyetin amacının Atatürk ve O’na ait bütün değerleri gençlerimizin kafasından silip atmak, dini ve dini değerleri de kullanarak toplumu uyutmak ve Laik Cumhuriyeti insanımızın gözünde değersiz hale getirerek, Türkiye Cumhuriyeti’ni Dini Esaslı Devlet, yani Şeriat Devleti’ne dönüştürmek olduğunu sıkça dile getirdim.
Bu ifadeden olmak üzere; bugünkü malum Zihniyet’in, ABD’nin desteğini almak için de yapmadıkları kalmıyor.
Uyguladıkları, tam anlamıyla, Teslimiyetçi Politika’dır. Bunun, siyasetteki bir diğer ifadesi de İşbirlikçiliktir…

AB’YE DANIŞMADAN ASLA!
AB’ye üye olmak istenmesinin ardında yatan gerçek de; bu malum amaca hizmet etmekten başka bir şey değildir. AKP ve Zihniyeti’nin, kafasının arkasında sakladığı ve zamanla ortaya sürdüğü gizli fikri de maalesef budur…
AB’yi her konuda Türkiye’nin üstüne salmalarının başka ne gibi bir anlamı olabilir?
Türk Ulusu’na danışmadıkları, toplumun hiçbir kesiminin haberinin bile olmadığı konularda, öncelikle ABD’nin onayı alınıyor, sonra da AB’nin görüşleri mutlaka soruluyor.
En son örneği Yargı Reformu Stratejisi’nde gösterdiler. Kamuoyundan doğru dürüst kimselerin haberi dahi olamamışken; Yargı Reformu StratejisiTaslağı, AB’nin önünde masaya yatırıldı. Konu, AB ülkelerinde enine boyuna tartışıldı.
Anılan Taslağın en ince ayrıntılarına kadar, AB’nin en alt kademedeki memurundan üst kademelerine kadar herkeslerin görüşü alındıktan sonra, 24 Mayıs 2008 tarihinde Antalya’da yapılacak ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Üyeleri, Türkiye’deki Tüm Başsavcılar, Adalet Komisyonu Başkanları ile Adalet Bakanlığı’nın üst düzey Bürokratları’nın katılımıyla gerçekleştirilecek toplantıda tartışılacağı Bakan Mehmet Ali Şahin tarafından açıklandı.
Geçmiş ola Beyefendi!
Aslında siz de bal gibi biliyorsunuz ki; Yargı Reformu Stratejisi Taslağı’nın son şekli kararlaştırıldı. AB’nin görüşleri ve talimatlarıyla malum Taslak halledildi.
Şimdi göstermelik bir toplantıyla bu ayıplarını aklamaya çalışıyorlar.
Biz de yuttuyduk!

HEPSİ Mİ RASTLANTI?
Anlatmaya çalıştıklarımın hepsi mi garip bir rastlantı? Türkiye Cumhuriyeti’nin altını oyma gayretleri ve Laik Cumhuriyet’in, sinsi bir şekilde yok edilmek istenmesi faaliyetleri, tahmin edilemeyecek bir şekilde mi aynı odak noktasında karşılaştılar?
Hayır! Asla olamaz!
Yapılanların tamamı; bir şekilde uygulanmaya çalışılan Sindirme Politikası ve Baskı’dır. Oldukça da organize ve koordineli bir şekilde yürütülmektedir…
CENGİZ ÖNAL ‘TARAKÇIOĞLU’
conal@ulusgazetesi.com
cengizonal.tarakcioglu@gmail.com

Hiç yorum yok: