Geçen haftanın ilk günlerinde gündeme düşen en önemli konu, Tuncay Özkan’ın sahibi olduğu Kanaltürk televizyon kanalının satılmasıydı.
Ulusalcı çizgide bir yayın anlayışına sahip Kanaltürk adlı televizyon kanalının, kamuoyunda Fethullah Gülen taraftarlığıyla bilinen Koza Grubu’na satılması oldukça olumsuz tepki aldı.
***
İşbirlikçi Medya’dan salvo atışlar başladı. Özellikle, AKP ve Zihniyeti’nin ortaya koyduğu çanaktan beslenen bir kısım yazar-çizer takımı, eleştirilerini terbiye sınırının bile dışına taşıracak boyuta kadar yükseltiler. Çığırından çıkmış yazılar yazıp, yazarlığın etik anlayışına sığmayan sözler sarf ettiler…
Milliyetçilik konusunda sözü kimselere kaptırmayan bir gazetede, Tuncay Özkan’a atfen, ‘-Ben artık dayanamıyorum, pes ediyorum- diyemez. Derse sahtekardır, şarlatandır, korkaktır, Ya da haindir…’ şeklindeki ifadeler bile yazıldı.
Bunun doğru ve yerinde bir söz olduğunu söyleyenlere şunu hatırlatmak isterim:
Bugüne değin gerek siyasi partilerde, gerekse başka alanlarda, şartların mecbur bırakmasıyla, inandıkları davadan ayrılanlar, ya da aykırı harekette bulunmak zorunda kalanlar olmuştur. Bundan böyle de olabilir…
Bunlara, ‘sahtekar, şarlatan, korkak veya hain’ mi diyeceğiz? Eğer böyle söylenecekse; bölücü terör örgütünün başı olan şahsın idam edilmemesine imza koyanların, devrimci önder iken devşirilip AKP ve Zihniyeti’nden bakan olanların yerinde olmak istemezdim.
***
Konu hakkında Tuncay Özkan’ı ve Kanaltürk televizyonu çalışanlarını dinlediğinizde; hak vermemek elde değil.
Özetle, Tuncay Özkan; ‘Eğer satmasaydım, hükümet televizyon kanalını kapatacaktı!’ diyor. Mağduriyetin boyutu çok büyük…
Kanaltürk’ün içine çekildiği durum iç açıcı değil. Çoğunluğu vergiler olmak kaydıyla oldukça yüksek miktarda borç bulunması, yaklaşık 6 aydır, çalışanlara maaş vs ücretler ödenememesi, RTÜK’ün, küçücük bahaneler ve masumane maskelerle yarattığı uygulamaları ile reklam gelirlerinin hemen hemen sıfırlanmış olması, özellikle de ulusal kesimden destek gelmemesi, işin oldukça zora girmesine neden olmuş. Görülebildiği gibi; bu durumda yapılacak fazla bir şey yok!
Dikkat edilirse; burada Dava’ya bir ihanet söz konusu değil. Sadece Kanaltürk kanalı satılıyor ve Eurotürk kanalından yayına devam edileceği açıklanıyor…
Deniliyor ki; idealist insan bu şartlara boyun eğmez, direnir!
İyi güzel de; çalışanlara, uzun zamandır, maaş vs ücretleri ödenemezken; bu insanlar evlerine ekmeği nereden ve nasıl götüreceklerdi? Kirasını nasıl verecek, çocuğunun okul masraflarını ve evinin günlük zorunlu giderlerini nasıl karşılayacaktı?
Bunu hiç düşündünüz mü?
Oturduğunuz yerden ve ununuz, tuzunuz, hatta şekeriniz kuru iken konuşmak, ahkam kesmek oldukça kolay!
Öyle değil mi?
Tuncay Özkan, bütün kriz sürecini Türk Ulusu’na aşama aşama anlatsaydı, belki bu denli tepki almayabilirdi. Evet, buna katılmamak elde değil. Bu da onun hatası…
Efendiler!
Mesele söylediğiniz kadar basit ve kolay değil. Burada Tuncay Özkan veya başka birini savunmak durumunda değilim. Ancak, sizleri de biraz insaflı davranmaya ve aklı başında yazıp-çizmeye davet ediyorum.
Bugün için, AKP ve Zihniyeti’nin dümen suyuna girmeyip de işini götürebilen kaç kişi veya kurum-kuruluş tanıyorsunuz? Hükümet’e muhalif olan medyanın kendi yağı ile kavrulması mümkün görünüyorsa da; bu pek kolay değil.
Nereden mi biliyorum?
Yazı İşleri Müdürü olduğum, yazılarımı yayınladığım ve zor şartlarda çıkarmaya çalıştığımız Gazetemizden…
Reklam gelirleriniz olmaz, davaya inandıklarınızdan, bir şekilde, destek gelmez ise; emin olun götüremezsiniz… Sürekli cepten yersiniz.
İyi de; nereye kadar?
***
Bu gerçeklere karşın; Tuncay Özkan’a ve her şeye rağmen yayınını sürdürmeye çalışan, AKP ve Zihniyeti’ne muhalif medya organlarına haksızlık yapıldığını düşünüyorum.
Kanaltürk’te aylardır çalışanların ücretleri ödenemiyorken kimselerden ‘Tık’ yok. Uğradıkları haksızlıklar karşısında kaç kişi gidip Kanaltürk veya çalışanlarının yanında olmuş ve destek vermiştir?
Ayrıca, Ulusalcı kesimden birileri sermayeyi ortaya koymuş ve Kanaltürk’ü satın almak istemiş de; Tuncay Özkan satmamış mı?
Çeşitli ortamlarda, Birlik-Beraberlik içinde olunması çağrılarına, kuru bir gürültüyle ‘Evet’ deniyorsa da; iş uygulamaya geldiğinde, hiç kimse elini cebine atmıyor.
Peki, o halde nasıl olacak bu iş? Gelirleriniz hiçbir şekilde giderlerinizi karşılamıyorsa; işi nasıl devam ettireceksiniz?
Bir yanda borçlarınız, diğer tarafta malum Zihniyet’in baskısı… İşin içinden çıkmak kolay değil.
En kolayı konuşmak, hem de desteksiz atmak…
Kabul edelim ki; yanılıyorum;
Peki, o halde;
Şimdi, görelim bakalım; konuşmanız kadar destek sağlamanız da kolay olacak mı? Haydi buyurun!
Birlik ve Beraberlik içinde olamayanların, bunu başarma erdemini gösteremeyenlerin, iş bu noktaya geldiğinde; ileri-geri konuşma hakları yoktur.
Olamaz da!
Olay oldu ve bitti… Acı ve tatlısıyla yaşadığımız bir tecrübedir.
Ancak, bu, Ulusal mücadeleyi sekteye uğratmamalı. Türkiye Cumhuriyeti’ni Şeriat Devleti’ne dönüştürmek isteyen Laik Cumhuriyet karşıtı, malum Zihniyet’e karşı olan mücadelemiz, kararlılıkla sürdürülmelidir…
CENGİZ ÖNAL ‘TARAKÇIOĞLU’
conal@ulusgazetesi.com
cengizonal.tarakcioglu@gmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder