29 Mayıs 2008 Perşembe

ANAYASA MAHKEMESİ NE YAPIYOR?

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın, ‘Laikliğe aykırı fiillerin odağı olduğu’ gerekçesiyle ve AKP’nin Kapatılması istemiyle, Anayasa Mahkemesi’nde açtığı davadan sonra, gözler, doğal olarak Yüksek mahkeme’ye çevrildi. Bundan sonra işleyecek süreç, çeşitli kaynaklardan bilgi olarak Türk Ulusu’na aktarıldı. Konu hakkında hukukçularımız konuştular, gerekli ve yeterli açıklamaları yaptılar…
Anayasa Mahkemesi, davayı kabul ettikten sonra, Raporu’nu hazırlaması için, Raportör’e talimatı verdi. Raportör, yaklaşık bir aylık bir süre içinde raporunu hazırlayacak ve Anayasa Mahkemesi Başkanlığı’na sunacaktı. Prosedürün böyle işleyeceğine dair bilgiler, hepimizin yakından izlediği gibi, topluma servis edildi.
PEŞİN HÜKÜM SAHİBİ
Olayların bundan sonraki gelişmesi ilgi çekmeye başladı. Dava’nın verildiği raportör, geçmişten ve görüşlerinden dolayı bilinen birisiydi.
Kimdi bu raportör?
Anayasa Mahkemesi’nin onlarca raportöründen birisi olan Osman Can…

.......................
Raportör Osman Can, kendine tanınan süre içinde raporunu hazırlayıp, Anayasa Mahkemesi Başkanlığı’na verdi.
Rapor’un içeriği, dışarıya sızdığı kadarıyla, davanın reddi yönündeydi. Zaten kamuoyuna da, kısa bir süre sonra, gerekli açıklama bir şekilde yapıldı.
Yani, raportöre göre, Anayasa Mahkemesi, kendisine tevdi edilen talepleri içerik yönünden değil, şekil yönünden incelerdi. Talep edilen hususun da; Anayasa’ya uygun olup/olmadığının tespiti, raportör Osman Can’a göre, Anayasa mahkemesinin görevi değildi.
Raporun bağlayıcılığı olmamakla birlikte, bu gelişmelerden sonra Anayasa Mahkemesi’nin vereceği karar merakla bekleniyor.
Ancak, Osman Can konusunda söylenecekler henüz bitmedi.
Fatih Altaylı, Habertürk İnternet Sitesi’ndeki köşesinde, 22 Mayıs 2008 tarihinde yayınladığı bir yazısında; Osman Can’ın, yukarıda sözü edilen rapora yazdığı görüşlerini, bir yıl kadar önce, bir dergide yayınladığını açıkça yazdı.
Osman Can’ın, görüşlerinin çok iyi bilindiği için, AKP’nin Kapatılması Davası’nın Raportörlüğü’nün kendisine verildiği şeklindeki iddia da; aynı yazıda yer almaktadır...
Bu durumda; malum dava için, onlarca raportörün içinden, özellikle Osman Can’ın seçilmiş ve görevlendirilmiş olmasını bir rastlantı olarak mı kabulleneceğiz?
Yoksa; davanın kararı peşin verilmiş de; usulen olayın gerekli sürecinin tamamlanmasına mı çalışılmaktadır?
Bu konularda, Anayasa Mahkemesi’nce gerekli açıklama yapılmasının, Türk Ulusu’nun aydınlatılması açısından yararlı olacağını düşünüyorum.
BAŞKAN’IN AÇIKLAMASI
AKP’nin Kapatılması istemiyle açılan dava, bir anda bütün dikkatlerin, Anayasa Mahkemesi üyelerine çevrilmesine neden oldu. Üyeler hakkında ileri-geri yorumlar yapıldı. Siyasi görüşlerine ilişkin tahminler yapılarak, çeşitli iddialar ortaya atıldı.
Hatta, Yüksek Mahkeme’nin Başkanvekili ve aynı zamanda da üyesi olan Osman Paksüt’ün, kendisinin, yaklaşık iki aydan bu yana takip edildiğini ve durumu da Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne bildirdiğini, ancak açıklamanın yapıldığı ana kadar da herhangi bir işlem yapılmadığını açıklaması, kafaları iyiden iyiye karıştırdı.
ULUS GAZETESİ’nin, 19 Mayıs 2008 tarihinde yayınlanan sayısında, bu konu ayrıntılı bir şekilde irdelenmişti. Yapılanların, Yargı’ya baskı anlamı taşıdığı ve bunun da; bir şekilde bir sindirme-yıpratma olduğu yazıldı…
Bütün bu gelişmeler esnasında; Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’tan gelen başka bir açıklama, zaten karışmış durumdaki kafaları, iyice arı kovanına dönüştürdü.
Başkan Haşim Kılıç, kamuoyuna servis edilmiş bilgilerin yarattığı karmaşa üzerine, Referans Gazetesi’ne, 19 Mayıs 2008 tarihinde verdiği bir beyanatta, ‘…inanın çıkacak karar ne olursa olsun, göreceksiniz hem demokrasimiz, hem laikliğimiz ve hem de hukukumuz bu süreçten çok daha güçlenmiş olarak çıkacak. Ve yine inanın bu söylediğim temenni değil…’ dedi.
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın, kendilerini ve başında bulunduğu Yüce Mahkeme’yi ilgilendiren konularda nasıl açıklama yapacağı, tamamen kendisini ilgilendiren bir husustur.
Ancak, Başkan Kılıç tarafından söylendiği yazılan yukarıdaki sözlerin satır aralarına baktığımızda; ‘Demokrasimizin, Laikliğimizin ve de Hukuk Sistemimizin’ ifadelerinin, şu an içinde bulundukları bir sıkıntıyı işaret ettiği algılanıyor gibi…
Yani, bugün için Demokrasi, Laiklik ve Hukuk Sistemi zor durumlara düşmüş de; Anayasa Mahkemesi’nde görüşülüp, karara bağlanacak AKP’nin Kapatılması davasından sonra mı esenliğe kavuşacaktır?
Başkan Kılıç’ın vermeye çalıştığı mesaj bu mudur?
SULAR DAHA DA MI BULANDIRILIYOR?
Haşim Kılıç’ın açıklaması, raportör Osman Can’ın görevlendirilmesindeki kuşkudan dolayı, bana oldukça manidar geldi.
Bugün için ne Demokrasi, ne Laiklik ve ne de Hukuk Sistemi’nde herhangi bir sıkıntı bulunmuyor. Sadece özellikle yaratılan sıkıntılar öne çıkarılmaya çalışılıyor...
Bunlardaki sıkıntıyı yaratan ve dolaysıyla da yeniden ele alınmasında yarar gördükleri mesajını, sürekli olarak, topluma pompalamaya çalışan, AKP ve Zihniyeti’dir.
Çünkü, bu sistemlerin çağdaş yapısı, malum Zihniyet’in, istedikleri gibi hareket etmesinin önünde önemli bir engeldir.
Son olarak kamuoyuna sunulan Yargıtay Başkanlar Kurulu Bildirisi ile Danıştay Başkanlar Kurulu tarafından yapılan ve bu Bildiri’yi destekleyen açıklamanın ortaya çıkma sebebi de; Demokrasi, Laiklik ve Hukuk Sistemi gibi unsurlara, dolaysıyla da Yargı’ya, içeriden ve dışarıdan kasıtlı olarak yapılan baskılardır…
Açıklama’ya gelen desteklerin tamamı, Yargı’yı Sindirme, Baskı altında tutma ve siyasallaştırma gayretlerine karşı gösterilen tepkilerdir…
Bu gelişmeler çerçevesinde bakıldığında, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç tarafından, geçen hafta yapılan açıklama, sizce de düşündürücü değil mi?
Bize, suları yeniden bulandırma gayretleri gibi geliyor.
Bekleyip, hep birlikte göreceğiz…
CENGİZ ÖNAL ‘TARAKÇIOĞLU’
conal@ulusgazetesi.com
cengizonal.tarakcioglu@gmail.com

Hiç yorum yok: