30 Mayıs 2008 Cuma

GAZETECİ–YAZAR EMİN ÇÖLAŞAN İLE SÖYLEŞİ


Bu hafta, yıllarını gazeteciliğe vermiş ve basılmış bir çok kitabın yazarı Emin ÇÖLAŞAN ile Gazetemiz Yazı İşleri Müdürü Cengiz ÖNAL bir söyleşi yaptı.
Söyleşi’de, ÇÖLAŞAN’ın ULUS Gazetesi hakkında ve geçmiş yıllara ilişkin görüşleri ve anıları ile Ülke’nin içine düşürüldüğü bugünkü şartlar konusundaki düşünceleri üzerinde duruldu.
İçinde bulunduğumuz ve sürekli gerilimle geçen bugünlerde, Siyasi İktidar’ın kasıtlı olarak yarattığına inandığımız gerilim politikası ve buna dayalı İnatlaşma gayretlerinin etkileri, Türk Ulusu üzerine maalesef çöreklenmiş vaziyettedir.
Emin ÇÖLAŞAN’la bunları konuşmaya ve bu konulardaki değerlendirmelerini öğrenmeye çalıştık.
Büyük çoğunluğumuzun, gerek gazetedeki yazılarından , bir kısmımızın da hem yazıları, hem de kitaplarından tanıdığımız Emin ÇÖLAŞAN’ın ULUS GAZETESİ hakkındaki düşünceleri ile Türkiye’nin bugünkü durumu konusundaki görüşlerini, siz okurlarımızla da paylaşmak istedik.
Bu itibarla; söyleşiyi aşağıda sizlere sunuyoruz.
C. ÖNAL- Efendim, ULUS Gazetesi adına ziyaretinize geldik. ULUS Gazetesi, sizin de yakından bildiğiniz gibi; İrade-i Milliye ile Sivas’ta başlayıp, Ankara’da Hakimiyet-i Milliye ve sonra da ULUS adını alan ve Mustafa Kemal Atatürk’ün emaneti olarak bilinen bir gazete.
Siz yıllarınızı bu işe verdiniz, bilinen yazar kimliğinizle gönlümüzde büyük yer ettiniz. Sizin ağzınızdan ULUS Gazetesi hakkındaki değerlendirmenizi alabilir miyiz?
E. ÇÖLAŞAN-
ULUS, tabii ki benim çocukluğumun gazetelerinden biriydi. Yani şöyle ki; 1950’li yıllarda Cumhuriyet Halk Partisi’nin yayın organı olan ULUS GAZETESİ, Demokrat Parti döneminde de ZAFER Gazetesi’yle birlikte de bizim evimize girerdi. Yanılmıyorsam bir de Cumhuriyet gelirdi.O zamanlar ben de ortaokul çağlarındayım.
Eve getirilen gazetelerden biri olan ULUS’u da dikkatlice okurdum. Dedem Refik Şevket İnce Demokrat Parti döneminde Bakan’dı. O dönemde Demokrat Parti’li olmamıza rağmen üç gazete de evimize girerdi. ULUS Gazetesi’ni o yıllardan buyana bilirim.


ULUS GAZETESİ’NİN TARİHİ ÇİZGİSİ
ULUS Gazetesi’ni önce; Hakimiyet-i Milliye Gazetesi’nin bir devamı olarak, sonra da bir siyasi parti organı olarak görüyorum. Ayrıca ulusalcı çizgide bir yayın organı olarak da biliyorum.
Dolayısıyla toplumumuzun magazine, daha doğrusu baldır bacak olayına yöneldiği günümüzde, hem yazılı hem görsel basında, özellikle ULUS ve onun gibi gazetelere ihtiyaç var. Bunu kesinlikle de biliyor ve de görüyorum.
ULUS’u sağlam ve ulusalcı bir çizgide yürütmek gerekir. Fakat, medyanın böylesine yozlaştığı bir ortamda, ULUS gibi bir gazeteyi sağlam bir biçimde yürütmenin zor olduğunu da kabul ediyorum. İçinde olmasam, yaşamasam bile tahmin ediyorum.

MEDYA’DA PARASAL GÜÇ DÖNEMİ
C. ÖNAL-Ulusalcı çizgideki ULUS Gazetesi’nin gelişmesi ve etkin bir yayın organı haline ulaşabilmesi konusundaki düşünceleriniz nelerdir?
E. ÇÖLAŞAN
-Günümüzde medya büyük patronların, para babalarının esiri olmuş durumda. Yani bugünkü para babalarının durumuna baktığımız zaman; görünen manzara şöyle: Medya sektöründe, gerek televizyonları, gerekse gazeteleri olan insanların tamamının, holdingleri, bankaları olan ve özelleştirme ihalelerinden yüzlerce trilyonluk pay kapan, ayrıca akaryakıt şirketleri, iletişim şirketleri olan insanlar olduklarını hemen fark edersiniz. Bunların tamamının da hükümetle göbek bağları vardır.
İçinde olduğum için biliyorum; geçmişteki koalisyon dönemlerinde bugünkü kadar korkmazlardı. Şimdi korkuyorlar!
Niye?
Çünkü, geçmişte koalisyon ortaklarından birinin üzerine gidildiği zaman ya da ortak eleştirildiği zaman patronlar bilirlerdi ki öteki kanat onlara arka çıkacaktır…
Fakat, ne zamanki AKP, Kasım-2002 seçimlerinde tek başına iktidar oldu; patronlar, iktidarın faaliyetlerini gördükçe; tek parti iktidarından gözlerini korktu. Bugünkü basının genel sorunu budur.

MUHALİFE BASKI-YOK ETME
C. ÖNAL-AKP ve Zihniyeti iktidarına muhalif olan medya hakkında ve özellikle de Kanaltürk konusunda neler söylemek istersiniz?
E. ÇÖLAŞAN
-Bugün iktidara muhalif yayın yapan veya ulusalcı çizgisini sürdüren gazetelerin ve de televizyonların sayısı beşi aşmaz.
Televizyon kanalı olarak, en son Kanaltürk vardı, onu da yıktılar ne yazık ki… Kanaltürk de Fethullahçı ekibe satıldı gitti. O da kapandı, o da bitti…
Bu durumda; Atatürkçü Anlayış’taki, laiklikten yana olan gazetelere ve televizyonlara da çok büyük bir görev düşüyor. Tabii ki o görevi yerine getirmesi gerekenlerden biri olarak da ULUS Gazetesi’ni görüyorum.
Ama, çok büyük zorluklarla boğuşacak, çok büyük zorluklarla baş etmek zorunda kalacaksınız. Çünkü arkanızda büyük para gücü, büyük medya patronları yok… İslamcı sermaye yok… AKP sermayesi yok…
Dolayısıyla bu zorlu bir süreçtir. Yani, umarım bu süreçten alnınızın akıyla çıkmayı başarırsınız. Benim bütün dileğim budur.

AKP VE ZİHNİYETİ İKTİDARI
C. ÖNAL- Bize, AKP ve Zihniyeti’nin iktidarda bulunduğu günümüz Türkiyesi’ni değerlendirebilir misiniz? Sizin bakışınızdan gözüken Ülkemiz’i ULUS okurlarına sunabilir miyiz?
E. ÇÖLAŞAN
-Günümüz Türkiye’si şudur: Bugün Türkiye’yi yöneten iktidar gücü, elinden gelse, yani bizler, bizim gibi düşünen insanlar olmasa, Türkiye’yi İran gibi yaparlar. Bu kesin! Fakat bu ellerinden gelmiyor…
Bunlarında gücü bir yere kadar.
Son zamanlarda; karşılarında Türk Silahlı Kuvvetleri var. Sapasağlam bir kurum var. Milyonlarca Atatürkçü insanımız var. Kimileri, bu sayıyı az zanneder ama o sayıyı, zannedildiği gibi az değildir.
Atatürkçü, laik, çağdaş ve yurtsever Türk insanı var. Sivil Toplum Kuruluşları var. Ama, ne yazık ki biz, yani bu anlatmaya çalıştığım gücümüz, örgütlü değiliz. Yani bizim tek eksiğimiz örgütlü olmayışımız. Tek ses veremiyoruz!
İşin bir başka acı tarafı da; mesela bizim tarafımızda olan sivil toplum kuruluşlarının da birbiriyle itilaflı olduğunu görmektir.
Tuncay Özkan olayında, Kanaltürk olayında da yaşadık bunu maalesef. Yani bir takım kimseler bizim insanlarımızdır bizim gibi düşünen insanlardır. Ancak, en küçük bir konuda bile birbirlerine giriyorlar. Dolayısıyla birlik, beraberlik içinde bir araya gelip de arzu edilen o büyük gücü oluşturmakta sorunlarımız oluyor…
Türkiye de yaşadığımız şu kargaşaya bir bakın!, Anayasa Mahkemesi’ndeki davalar açısından baktığımızda; Hukuk Sistemi’nin çöktüğünü görüyorum. Hukuk Sistemi’ne, gerek içeriden, gerekse dışarıdan çok yoğun baskı var.
Yurtiçinden yapılan baskılar AKP tarafından geliyor. AKP kapatılmasın diye daha da kötüsü ve utanç vericisi olanı yurt dışından gelen baskılar. ABD ve AB organize bir şekilde Anayasa Mahkemesi’ne emir, direktif veriyor. Oradaki üyelerin acaba kaç tanesi yurt dışından ve içinden gelen tepkilere boyun eğecek çok merak ediyorum. Bunu zaman gösterecektir…

TÜRKİYE DIŞARIDAN YÖNETİLİYOR
Türkiye’de hukuk sistemi çökertilmiş, yasalar hatta anayasa, yurt dışı nasıl isterse o biçimde şekillendiriliyor. Çünkü başımızdaki iktidar AKP iktidarı. Bunlar, yurt dışının bir şubesi gibi… Yani yurt dışı deyince de ABD ve AB’yi kastediyorum.
Allahtan ki; şu ana kadar Afrika ve Asya henüz ses çıkartmıyor. Onlar bize karışmıyorlar. Ama gün gelip onlar da karışmaya başlarlarsa; yandı gülüm keten helva. Latin Amerika ve Avustralya gibi olanlar da pek karışmıyorlar Türkiye’ye. Ama bir de onlar karışmaya başlarsa hapı yuttuk demektir.
Dolayısıyla ekonomi bitmiş. Adı konulmamış bir kriz sürüp gidiyor. Esnaf bitmiş, memur işçi vs hepsinin hali içler acısı. İşsizlik almış başını gitmiş. iki buçuk milyon işsiz saatli bomba gibi patlamaya hazır durumda sokaklarda dolaşıyor. Böyle bir Türkiye’de yaşıyoruz. İşte böyle bir durumda AKP iktidarının tutunacağı tek dal var.
Nedir?
O da din ticareti, din sömürüsü… işte sıkma baş dediğimiz türban vesaire, Anayasa’nın o doğrultuda değiştirilme gayretleri, tarikatlarla işbirliği olayı, şeriatçı cemaatlerin korkunç para sahibi ve de AKP’ye destek sağlıyor olması, Türkiye’yi yiyip bitiren bir kansere dönüştürdü.
Çünkü bunların kendilerince bütün sorunlarını para gücüyle hallediyorlar. Yaptıkları her işte, attıkları her adımda, girdikleri her ihale de yolsuzluk var.
Belediyelere bakın. Bunların pek çoğu AKP’nin elinde. İddia ediyorum Türkiye’de hırsızlığın, yolsuzluğun en büyük kaynağı belediyelerdir, belediye şirketleridir.
Özellikle hiçbir yer, hiçbir makam tarafından denetlenmeyen belediye şirketleri, yolsuzluğun, usulsüzlüğün yapıldığı yerlerdir.
Kamu Kurumları keza öyle… Yani vurulan her kazmada cukka var, avanta var, yolsuzluk var. Böyle bir Türkiye’de yaşıyoruz.

İSLAM DİNİ’Nİ KULLANIYORLAR
Şimdi bunların tek dayanakları olan dal, biraz önce de söylediğim gibi; din sömürüsü. Bütün mesele burada yatıyor. Bakın başka hiçbir olumlu iş yoktur. Büyük yatırım yoktur, bulamazsınız.
Türkiye peşkeş çekilmiştir ve çekilmektedir. Yabancı sermaye ve kendi yandaşları olan sermaye, bütün bu olanlar en kolay yoldur. Bugüne kadar hiçbir iktidar bu yola sapmadı.
Yani Türkiye’nin elinde ne varsa satıp yok ediyorlar. Dertleri kendilerini kurtarmak. Limanlar, otoyollar, fabrikalar, nehirlerimiz ve hatta ormanlarımız hepsi satılık.
Kime?
Elbette ki kendi adamlarına!
Türkiye’de bütün sistem alt üst olmuş, bunlar inişe geçtiler artık. Şunu görüyorum ki; Türkiye’de bir iktidar inişe geçerse bir daha toparlanamaz. Hikaye budur…!
Bekleyeceğiz ve ne olacağını hep birlikte göreceğiz.

C. ÖNAL- Efendim, bize zaman ayırdığınız ve gerek ULUS Gazetemiz ve gerekse Türkiye’nin içine çekildiği bugünkü durum ile sürüklenmeye çalışıldığı ortaçağ karanlığı konusundaki görüşlerinizi bizimle ve dolaysıyla ULUS Okurlarıyla paylaştığınız için teşekkür ederiz…..

CENGİZ ÖNAL ‘TARAKÇIOĞLU’
conal@ulusgazetesi.com
cengizonal.tarakcioglu@gmail.com

Hiç yorum yok: