23 Nisan 2008 Çarşamba

NEDİR BU ARAP HAYRANLIĞI?

RTE ve Bakanları, iktidarları boyunca hep kafalarının arkasında sakladıkları düşüncelerini ortaya çıkarmaya başladı. Bu, bazen Atatürk ve O’na ait değerlere ilişkin görüşler olarak, bazen de Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin esasları ve Cumhuriyet’in Temel Değerleri ile Kazanımları konusunda değerlendirmeler olarak kendini göstermektedir.
Malum Zihniyet, Türk Ulusu’nu bunlara alıştırmaya çalışırken; bir yandan da Arap Ülkeleri’ne olan ilgilerini ve hayranlıklarını esirgemiyor.
Başta Cumhurbaşkanı olmak üzere; RTE ve bakanların çoğunluğunun Arap Ülkeleri’ne yaptıkları ziyaretler gözden kaçmıyor. Bu ziyaretlerin bazılarını Meclis Başkanı Köksal Toptan ve hatta Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın bile kaçırmadığı yakın zamanda yaşanmıştır.
Nasıl gözden kaçar ki?
Özellikle, AKP ve Zihniyeti hükümeti üyelerinin, Arap Ülkelerini su yolu yaptıklarını bilmeyen mi kaldı?
S. Arabistan, Kuveyt ve Katar ilk sıralarda yer alıyor olmakla beraber; bu ziyaretlerden Mısır, Suriye ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi diğer ülkeler de nasiplerini alıyor.
En son ziyaret edilen ülke de Katar. Nüfusu 1 milyona bile ulaşamamış küçük bir yer. Burayla hep ticaret yapsanız ne olacak ki…
Mütekabiliyet(Karşılıklılık) ilkesiyle gerçekleştirilen bu ziyaretlerin karşılığında da; S. Arabistan Kralı ve Kuveyt Emiri gibi Arap dünyasının önde gelenleri de Türkiye’yi, yani Cumhurbaşkanı’nı ve RTE’yi, dolaysıyla da hükümetini ziyarete geliyor.
Bu muhteremler, Atatürk’ün manevi huzurlarına çıkmadığı gibi bir de konakladıkları otellerde, devlet erkanımızı kabul ederler. Bizimkiler de; maalesef gidip, huzura kabul edildikten sonra el etek öpme yarışına girerler.
Her ne kadar, Dışişleri Bakanlığı’nca yapılan, sözüm ona, resmi açıklamada; karşılıklı olarak gerçekleştirilen söz konusu ziyaretlerin ekonomik amaçlı olduğu ve adı geçen ülkelerin özelleştirmelere büyük ilgi gösterdiği dillendirilse bile; işin aslı hiç de öyle değil…

BATI’YLA SAMİMİ DEĞİLLER
RTE ve başında bulunduğu AKP ve Zihniyeti hükümeti hiçbir zaman yüzlerini Batı’ya dönmediler. Bunların, Atatürkçüyüz demeleri ve Atatürk’ün söylediği, ‘Türkiye’yi muasır medeniyet seviyesine ulaştırmak…’ söylemleri sıkça dillendirmelerinin tamamı takiyyedir. Malum Zihniyet’in, Batı ile yani AB ve ABD ile olan, güya iyi, ilişkilerinin nedeni, hepsinin Türkiye üzerinde ortak menfaat paydasında birleşiyor olmalarıdır.
Bu ne demektir?
Özellikle ABD ve arkasından da AB’nin asıl amaçları Türkiye’yi önce bölüp, parçalamak, sonra da yok etmektir. Gerek ABD’nin bölücü örgüte her türlü desteği sağlaması ve gerekse AB ülkelerinde teröristlerin serbestçe dolaşmalarının başkaca bir izahı var mı?
ABD, BOP çerçevesinde RTE’yi ve Hükümeti’ni, dolaysıyla da Türkiye’yi kullanmaktadır. Vakti zamanı geldiğine karar verdiğinde de; gerekeni yapacaktır. Yani Irak’ın kuzeyinde Kürt devletini oluşturacak ve Türkiye’nin de Kürt nüfusun ağırlıkta olduğu illerinin, burayla bir şekilde birleşmesi sağlanmaya çalışılacaktır.
AB’nin ise; Türkiye’den vazgeçemeyeceği açık bir gerçektir. Ayrıca, ABD’nin de AB’ye dayattığı gerçek budur.
AB, Türkiye Cumhuriyeti’ni, hiçbir zaman tam üye olarak almayacaktır. Yapılanların tamamı oyalamadan öteye bir şey değildir. ABD’nin taleplerine uygun olarak bölünen ve parçalanan Türkiye’nin cüzi bir kısmı belki AB üyesi olabilme şansına sahip olabilecektir. Tıpkı, Yugoslavya örneğinde olduğu gibi…
AKP ve Zihniyeti’nin bu işteki payına düşen ise; dini esaslara dayalı bir devlete dönüştürülmüş olan Türkiye olacaktır. Yani şeriatın hakim olduğu, Atatürk İlke ve Devrimleri’nin ve Cumhuriyet’in bütün erdemlerinin yok edildiği, yeniden ümmet ve teba felsefesinin hakim olduğu, yaşadığı bir yer…
Bu ifadelerden olmak üzere; AKP ve Zihniyeti, Batı ile olan ilişkilerinde samimi değildir. RTE, aklınca Batı’yı kullanmaktadır. ABD ile AB de RTE’yi kullanıyorlar. Arada olan Türk Ulusu’na ve Türkiye’ye oluyor…

AMAÇ TSK’NIN SESİNİ KESMEK
İyi de; bunları neden hemen yapmıyorlar? Nasıl olsa oy çokluğuna sahip oldukları bir Meclis var. Batı’dakiler de hep birlikte bunu söyleyip durmuyorlar mı? O halde neyi bekliyor, ya da neden harekete geçmiyorlar?
Bir tek engelden çekiniyorlar:
O da; Türk Silahlı Kuvvetleri!
Bütün amaçları ve gayretlerinin hedefinde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin sesini kesmek vardır…
Türkiye Cumhuriyeti’nin çekirdeğini oluşturan Türk Silahlı Kuvvetleri’dir. Anayasamız da; Türkiye Cumhuriyeti konusunda, TSK’ya kesin görevler yüklemiştir. Bu görevlere ilişkin Anayasa kararları değiştirilemeyeceği gibi; değiştirilmesi teklif dahi edilemez.
Tabi bu durumda Türk Silahlı Kuvvetleri’ni devre dışı bırakmak kolay değil. Hatta mümkün değil!
Hal böyle olunca da; Türk Ulusu’ndaki Atatürk Milliyetçiliği ve Türkiye Cumhuriyeti’nin Temel Esasları’na olan inanç ve saygıyı yok etmek, en kolay ve zararsız görünenidir. Bunun için kültürel yozlaşma ve toplumun hassasiyetlerini yok etme en etkin yöntemlerdir. Bugün için dayatılanlarla bunu olabildiğince başarmış da gözüküyorlar.

ARAP HAYRANLIĞI
Bir yandan da Arap Alemi ile olan ilişkileri iyi götürüp, toplumda Arap sempatisi yaratmak amaçlanmıştır. Türkiye’nin en ciddi kuruluşlarının ve en gözde yerlerinin Arap Şeyhleri’ne peşkeş çekilmesinin başka bir anlamı olabilir mi?
Ayrıca, emperyalist güçlerle dirsek temasında olan karanlık amaçlı işbirlikçi odak, yürütülmekte olan hareketin her aşamasını, tek bir noktadan idare etmektedir. Bütün gayretler; önceden kurgulanmış bir plan dahilinde götürülmektedir.
Devamı olduklarını söyledikleri ve bununla da övündükleri Osmanlı bile; bunlar kadar Arap Alemi’yle senli-benli olmamışlardı. Çünkü, Osmanlı’nın I. Dünya Savaşı esnasında Almanların yanında yer almaları neticesinde; özellikle İngilizlerin, Arapları kışkırtmaları neticesinde; İngiliz casusu Arabistanlı Lawrence’ın koordinesindeki Arap çetelerin, Osmanlı güçlerini arkadan vurmalarını unutulacak cinsten değildi. Dolaysıyla da; Osmanlı’nın son dönemlerinde, Arap Dünyası’na asla güvenilmemişti. Hatta; o dönemden kalma bir söz Anadolu’da halen söylenir, ‘Ayı derisinden Post, Araplardan Dost olmaz!’.
Ama, bunların üstlenmiş oldukları Ilımlı İslam modeli ve arkasından hayal ettikleri dini esaslı Devlet oluşturma gayretleri, doğal olarak Arap Hayranlığı’nı doğurmuştur.
Atatürk İlke ve Devrimleri ile Cumhuriyet’in Temel Değerleri’ni, zamanla hedef alan açıklamalarda bulunmaları sizce de bir tür kanıt değil mi?

ARAPLAR’A SAMİMİYET, ATATÜRK’E NEFRET!
RTE hükümetleri tarafından, son yıllarda Arap Alemi’ne gösterilen sıcak ve samimi duygular, Atatürk’ün manevi şahsı söz konusu olduğunda maalesef esirgenmiştir. Ancak bunu sorduğunuzda kaçamak cevapları hazırdır. Duyan ve dinleyen de bunları bir şeyler zanneder. Hepsi takiyye…
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin üst düzey yetkililerinin, en azından son bir yıl içinde, Anıtkabir’i kaç kez ziyaret ettiği, Anıtkabir Ziyaretçi defterinde yazıyor. Bunu bir örnekle sabitleyecek ve de kanıtlayacak olursak;
‘15 Kasım 2007 – 7 Mart 2008 tarihleri arasında ve yaklaşık 4 aylık bir sürede, Anıtkabir’e 240 heyet ziyarette bulunmuştur. Bunlardan sadece birisinde AKP ve Zihniyeti hükümetinden bir üye vardır. O da Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik… Bakan’ın ziyareti, 24 Kasım 2007 tarihinde, Öğretmenler Günü münasebetiyle olmuştur…’(Kaynak, Anıtkabir Dergisi-Mart 2008 sayısı)
tespitini gösterebiliriz…
Cumhurbaşkanı başta olmak üzere; RTE ve hükümeti, Atatürk İlke ve Devrimleri ile Cumhuriyet’in Temel Değerleri ve bugüne değin elde edilen Kazanımları söz konusu olduğunda; hemen aslına rücu ediyor ve kafalarının arkalarındaki kimliklerine sığındıkları görüntüsünü açığa çıkarıyorlar.
Arap Hayranlığı ve bu kültüre duyulan ilginin nedeninde ise; Dini Esaslı Devlet’i, yani Şeriat’ı yaratmak sevdası yatmaktadır…
CENGİZ ÖNAL ‘TARAKÇIOĞLU’
conal@ulusgazetesi.com
cengizonal.tarakcioglu@gmail.com

Hiç yorum yok: