12 Nisan 2008 Cumartesi

TARİHTEN DERS ALMAK

Çok çabuk unutuyoruz. Çoğunluğumuzun, yakın geçmişteki bir olaya ilişkin bir şeyler söylenip de hatırlayıp/hatırlamadığımız sorulduğunda; hemen, ‘Akşamki yediğim yemeği unuttum. Bunları nereden hatırlayım…’ şeklinde cevap verdiği bilinir…
Antalya Akdeniz Üniversitesi’ndeki olayları gördüğümde; 30 yıl kadar önceki günleri hatırladım birden. Türkiye üzerinde her türlü karanlık amaçlı oyunların oynandığı oldukça zor günlerdi.
Bazı kişi ve aileler üzerinde izleri halen bulunan olaylar kolay unutulur mu? Binlerce insanımızı canından bezdirdi. Bir çok aile ocağı söndü. Yüzlerce gencimiz gencecik hayatlarını yitirdiler… Yaşanılanlara bugün bile inanmak olası değil…
Özellikle; 1975-1980 arası, günde ortalama 25 kişi, terör olayları yüzünden hayatlarını kaybettiler. Aileler, gencecik evlatlarının acılarını, ilelebet yaşamak üzere içlerine, cansız ve masum bedenlerini ise kara toprağa gömdüler…
Bunlar kolay dayanılabilecek olaylar değildi. Başlarına gelmeyen bilemez.
Bugünkü 25-30 yaş gençliği bunları bilemez. Çünkü, olayın tarihini yazan bir kısım insanların, gerçekleri maalesef çarpıtarak, değerlendirmelerde kendi görüşlerine sadık ve bağlı kaldıkları bir gerçek. O döneme ilişkin olarak yazılmış kitaplara bakıldığında, bu tarafgirlik maalesef açıkça görülmektedir.
Halbuki, tarihi kaleme alanlar, olabildiğince tarafsız ve objektif olmalılar. Ancak o zaman arkadan gelen gençler, gerçekleri öğrenme şansına sahip olabilir…



***


O günleri hatırladığımda; içim kararıyor, ruhumu bir sıkıntı sarıyor. Siyasetçilerimizin sorumsuzluğu ve buna dayalı açıklamaları halen gözlerimin önüne geliyor. Toplum, solcu, sağcı, dinciler vb gibi üçe, dörde, beşe… bölünmüş. Bunlar da kendi aralarında bir yığın kliklere ayrılmış.
Faili meçhul cinayetler, öldürülen aydınlar, kurtarılmış mahalle veya semtler, kolayca girilip çıkılamayan kasaba, hatta şehirler hala gözlerimin önüne geliyor. Günlük gazeteler, kan gölüne dönmüş yerlerin fotoğraflarıyla dolu…
Bölünmüş taraflar birbirlerini suçluyor, siyasetçiler de buna çanak tutuyordu. Meclis’teki kavgaların seviyesizliği, tartışmaların çapsızlığı tutanaklarda mevcuttur.
Dönemin ve özellikle de I. ve II. Milliyetçi Cephe Koalisyon Hükümetleri’nin Başbakanı olan Süleyman Demirel, sorulan bir soruya verdiği cevapta, ‘…Bana Milliyetçiler cinayet işliyor dedirtemezsiniz…’ diyerek açık tavrını ortaya koymuştu…
Aynı kişi, 12 Eylül’den sonraki bir dönemde de yaptığı açıklamada; askerlere atıfta bulunurcasına, ‘Elinizde bu imkan vardı da; olayları neden 11 Eylül günü durdurmadınız…?’ gibi ifade kullanarak, Başbakan olarak, güya sorumlu olmadığı imasında bulundu.
Aslında, aşağıdaki bir başka anekdotta da görülebileceği üzere; o dönemde her iki taraf da kullanılmıştı. Bunu yıllar sonraki bazı itiraflardan açıkça görebiliyoruz…
Konuyla ilgili bir anekdotu daha vermek istiyorum:
‘Televizyon kanallarının birinde, bugün aramızda bulunmayan ve vefat etmiş bir milletvekili, -o dönemde maalesef hepimiz kullanıldık. Gerek sol, gerekse sağ kanattaki arkadaşlarımız maşa oldular. Ben bile cinayet işledim. Cezamı da çektim- demiş ve 12 Eylül 1980’e gelinen olayların çok kısaca ne olduğunu anlatmıştı…’


***


Bugünlere baktığımızda; Akdeniz Üniversitesi’ndeki son olaylar, unutulmaya yüz tutmuş geçmişteki olayları hatırlattı. Yaklaşık 30 sene önce yaşadığımız ve Türkiye’yi üzüntüye boğan makus olaylar sanki geri geliyordu… O zaman da karanlık güçler olayları böyle başlatmıştı. Yani, aynen Akdeniz Üniversitesi’nde olduğu gibi…
Sözün bu noktasında Gençler’e seslenmek istiyorum:
‘Sizler Bilgi Çağı’nın aklı başında Gençlerisiniz. Lütfen, karanlık amaçlı güçlerin sizleri kullanmasına izin vermeyin. Elbette bu ülke için mücadele vermek sizlerin de yapması gerekendir. Ancak, Üniversiteler’de, hiç yoktan sebeplerle birbirinizle kavga ederek, karşılıklı silaha sarılarak hiçbir şeyi çözemezsiniz. Bu geçmişte de denenmiştir. Boşuna bir çaba ve sonuç getirmeyecek bir kavganın içine çekiliyorsunuz. Eğer, bir an evvel uyanmazsanız; sadece, bir kısım arkadaşlarınızın canını yakar ve sizi kullanmayı planlamış olanların da ekmeğine yağ sürmüş olursunuz…!’
Emperyalist güç odaklarınca tezgahlanan oyunlar, çeşitli görüntüler ve isimlerle karşımızı çıkabilir. Mustafa Kemal ATATÜRK, Gençliğe Hitabesi’nde:
‘…Bütün bu şeraitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasî emelleriyle tevhited ebilirler. Millet, fakr-ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evlâdı!
İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen; Türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır!’
şeklinde ifade ederek bu gerçeği saptamıştır…
Türkiye’yi önce bölüp, parçalamak ve sonra da yok etmek isteyen emperyalist ve karanlık amaçlı güç odaklarıyla mücadele etmek olmazsa olmazımızdır. Buna hiçbir diyeceğim yok. Olamaz da!
Ancak; üniversitelerde masum öğrenci olayları görüntüsüyle başlayıp, sonra da ilköğretim okullarına kadar sıçrayabilecek kargaşanın ve yarattığı kaosun, malum güç odaklarının tezgahladığı oyunlar olduğu gözden uzak tutulmamalı.
Bu oyunlara gelmemek ve karanlık güç odaklarının kucağına düşmemek için Tarihten Ders Almayı bilmek gerekir.
Acılarla dolu olayları yeniden yaşamaya, Türk Ulusu’nun tahammülü yoktur.
CENGİZ ÖNAL ‘TARAKÇIOĞLU’
www.cengizonaltarakcioglu.blogspot.com
conal@ulusgazetesi.com
cengizonal.tarakcioglu@gmail.com

Hiç yorum yok: